KABİR HAYATI

dreamworld9

insan, hayvan, madde, dağ, taş, gezegenler, yıldızlar kısacası her şeyin fizik madde yapısına paralel olarak bir de gölge kopyası, sübtil dublesi, bir enerjetik eşleniği vardır.

insanlar ve hayvanlar öldüklerinde bu gölge varlık, enerjetik eşlenik, sahip olduğu titreşim frekansına göre ait olduğu enerji katına iner.(hemen değil belirli bir süre sonra çünkü bu enerji bedenin cesetten kopması zaman alır)

hayvanlar için sorun yoktur çünkü her hayvanın enerji bedeni belli bir frekansta titreşir ve sabittir yani değişmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. onlar öldüklerinde otomatik olarak enerji boyutunun ait oldukları bölgesine giderler. titreşimi yüksek olan kuşlar, nispeten yüksek tabakalara giderken, sürüngenler vs. alt katlara inerler.

peki insanın durumu nedir?

işte can alıcı soru budur. çünkü insanın enerjetik eşleniğinin mertebesi, benimsediği hayat tarzına, inancına, fikir ve ahlaktaki gelişmişliğine, hâl ve gidişatına göre sonsuz bir değişkenlik gösterebilir.

kimisinin eşleniği melekler kadar hafif ve seyyal ve serbest iken, kimininki de bir sürüngeninki kadar kesif(yoğun) olup adeta kurşun gibi alt katlara inebilir.

tabii burada bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için hemen belirteyim; ölüm sonrası yaşantıda dünyanın en büyük felsefecisi olmanız bile sizi kurtaramayacaktır çünkü enerji bedenin tâbî olduğu kurallar, aklın bağlı olduğu kurallardan farklıdır ve bu sahanın üstadları peygamberler ve evliyalardır.

nasıl ki fizik bedenimizin güçlendirilmesi için “vücud geliştirme” adı altında bir disiplin kurulmuş ve o sahada gerekli araştırmalar yapılmış ve belirli kurallar ortaya koyulmuştur, aynı şekilde peygamberler de ölüm ötesi bedenimizin sıhhati ve kazanması gereken kabiliyetler için belirli bir çalışma planı ortaya koymuşlardır.

işte bizler peygamberlerin izinden gidersek olağanüstü güçlü bir enerjetik bedene sahip olarak öteki tarafta refahımızı garantiye almış oluruz. aksi durumda ise çok sıkıntı çekeriz.

mesela enerji boyutu itibariyle güneşden yayılan yakıcı partiküller bize ulaştığında kendimizi nasıl koruyacağız? dünyada iken “allahümme ecirnâ minennar-allahım bizi ateşten koru” veya benzeri peygamberlerin talim ettiği bir duayı etmişsek sorun yoktur. çünkü dünyadaki çalışmalar sonucunda bu duayı veritabanına almış olan enerji bedenimiz, ateşle karşı karşıya kaldığında otomatik olarak bu duayı/komutu çalıştıracak ve derhal nurani bir perde/kalkana sahip olarak kendini yanmaktan koruyacaktır.

veya o ortamın tinerci, serseri, eşkiyaları olan varlıklar gelip bizi taciz etmeye başladığında kayıtlarımızda müminun suresi 97-98. ayetler varsa (rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatıyni….) otomatik olarak bu ayet aktive olacak ve etrafa yakıcı dalgalar yaymaya başlayacak ve serseriler kaçacak delik arayacaklardır. aksi durumda ise kedinin fareyle oynadığı gibi bizimle oynayacaklardır.

gerçi illa bu duaları bilmemiz gerekmez. kuran’dan herhangi bir kısım da(mesela fatiha suresi) de, doğrudan amaca yönelik dua kadar olmasa da, bize yeterli koruma sağlayacaktır.

her neyse…enerji bedenimiz çeşitli maceralar yaşayıp ait olduğu mertebeye yerleştikden sonra bir tür rüya ortamına girer. aslında bir tür matrikse girer desek daha doğru olur. çünkü her ne kadar ortam rüya türünden olsa da biz onu gayet somut olarak algılarız. zaten nihayetinde dünya hayatı da bir rüya değil mi? oradan kıyas edin.

kabirde göreceğimiz rüyalar veya matrikste yaşayacağımız hadiseler dünyada edindiğimiz bilinç, marifet ve imana göre çok değişiklik gösterecektir.

meselâ, çok güzel çiçekli bir bahçede, bir bahar atmosferinde, bülbüllerin ötüşü eşliğinde masamıza oturmuş şampanyamızı yudumluyor ve dizüstünde sevdiğimiz bir şeyler yapıyoruz. ama bir süre sonra sivrisinekler geldi bize musallat oldular ve her tarafımızı sokup şişirdiler.

örnek vakayı inceleyelim: dünyada kıldığımız namazlar orada bir bahar bahçesine dönüştü, yaptığımız tesbihat bülbüllerin ötüşü oldu, çektiğimiz zikirler şampanya oldu masamıza geldi ama dünyada bazı haltlar da yemiştik. insanlarla ilişkimize dikkat etmez onları incitir, kırardık. işte o suçların cezası en keyifli anımızı berbat eden sivrisinekler şeklinde karşımıza çıktı ve bize azap verdiler.

burada verdiğim örneği daha hafifletebilir veya daha ağırlaştırabilirsiniz. mesela elemanımız tam şampanyasını içerken çayırlardan süzülen bir yılan hamle yaptı. neden? çünkü dünyada iken mazlum bir şahsı dövmüş sövmüştü.

bu noktada sınırsız örnekler vermek mümkündür artık gerisini de siz düşünün….

namazı, zikri, fikri, şükrü, ibadeti olmayan kimselerin hâlini ise, ne siz sorun ne ben söyleyeyim.