GÜÇ

math_god2

allah mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.

“la havle ve la kuvvete illa billah”

allah’dan başka güç, kuvvet ve kudret sahibi yoktur. allah gücünü kimseyle paylaşmaz hatta bu gücün zerresini bile hiç kimseye asaleten vermemiştir. dolayısıyla bütün güç sahiplerinin gücü, ancak allah’ın kudretiyle kaimdir. tıpkı iplerle oynatılan bir kuklanın bütün işlerinin gerçekte o kuklaya ait olmayıp, kuklacıya ait olması gibi. kainatta tek bir fiil ve tek bir fail vardır.

insanın ve diğer bütün mahlukatın ham maddesi ademdir, yokluktur. (adem yokluk demek, a’nın üzerinde uzatma yok)

allah bize büyük bir lütufta bulundu ve yokluktan varlığa getirip, kendi kemaline seyirci kıldı. bu büyük bir lütuftur çünkü her kemalin aslı varlık, her şerrin aslı ise yokluktur. sırf yokluk, sırf şerden başka bir şey değildir.

mesela karanlık, ışığın yokluğundan,

zulüm adaletin yokluğundan,

cehalet bilginin yokluğundan,

küfür, imanın yokluğundan

ibarettir.

menfiler, olumsuzlar ayrıca, bizatihi varlık değildirler. bütün olumsuzların mahiyeti yokluktur. (ek bir bilgi olmak üzere söyleyelim; peygamberler olmasaydı medeniyet olmazdı çünkü antitezler bile son tahlilde varlığını tezden alırlar. ben allah’dan bahsetmesem, sen onun var olmadığını nasıl iddia edebilirsin?)

insan ve şuur sahibi diğer mahlukun allah’ı ve işlerini seyri, tasavvuf lisanıyla söylersek, kademî değil basarîdir yani oluş yoluyla değil görüş yoluyladır.

allah’ın kudretine şâhit olabiliriz ama mâlik olamayız. o kadar ki, kendi sahip olduğumuz cüzi kudret bile gerçekte ona aittir.

ey ona buna “şirk şirk” diyen vahhabi, selefi tayfası!

sıkıysa gelin de, bu gerçeği de hazmedin! tabii önce meselenin şuuruna varmak gerekiyor. yoksa kuru bilgi bu sahada geçersizdir.

ben bu gerçeği idrak eder gibi olduğumda, epeyce afallamıştım. içimden şöyle bir itiraz yükseliyordu ” ey allah’ım her yeri, her şeyi istila etmişsin, kuşatmışsın, bize ufacık bir alan bile bırakmamışsın. ne olurdu bize de bir köşecik bıraksaydın!”

kendinin bu kadar aciz bir varlık olduğunu bilmek nefse ağır geliyor. nefs allah’a karşı kıskançlık ve husumet duyguları içine giriyor.

peygamber gerçekten efendiler efendisidir. çünkü insanlar içinde en çok aczini bilen ve bu bilgide en ileri giden o’dur. zira marifet, cehaletin ilmidir. yani bilmediğini bilmek yoludur.

son olarak,

“seyyid’ul kavmi, hâdimuhum- kavminin efendisi, ona hizmet edendir”