İNTİHAR

commit3

eğer materyalist bir dünya görüşünü benimsemişseniz, intihar etmemek için bir sebep yoktur.

intiharın önündeki tek engel tüm canlılarda var olan yaşama içgüdüsüdür. ancak maddi veya manevi acı, limit değerleri geçtiğinde bu içgüdü de devre dışı kalabilir kolaylıkla.

bir materyaliste göre bizler tamamen tesadüfi olarak var olmuş organizmalarız. varoluşumuzun bir gayesi yoktur. 100-150 yıl sonra ne bizden ne de sevdiklerimizden hiçbir eser kalmayacaktır. zaten hiç yokmuş gibi yokluğun karanlığına gömüleceğiz ve bir daha asla varlık planına çıkmayacağız.

o gözünüz gibi sevdiğiniz, üzerine titrediğiniz çocuğunuz da toprak olup gidecek bir gün. keza eşiniz dostunuz hepsinin sonu bu…

pek açıktır ki, bu yok oluş itikadı tüm anlam arayışının köküne kibrit suyu ekmektedir. bir materyalistin yaşamak için öne sürdüğü her gerekçe kandırmacadan ibarettir. kendi hayatına son vermeye cesaret edemiyor çünkü.

bizim dünya görüşümüz ise bambaşkadır.

bizler dünyaya allah’ı bilmek ve tanımak için geldik. hayatın ana gayesi budur bize göre. dünya kelimesi bile “aşağıdaki yer” anlamındadır. yani dünya evren katlarının titreşimi en düşük boyutudur.

titreşimi en düşük ve en kesif boyut olduğundan dünya vahşetin, karanlığın, haktan uzaklığın mekanıdır. dünya kötünün, şerrin, karanlığın mekanı olmakla diyalektiğin en iyi işlediği yerdir aynı zamanda. iyi-kötü, hayır-şer, bilgi-cehalet, adalet-zulüm, çirkinlik güzellik vs…en iyi dünya ortamında belli olur. şuur en büyük yükselişini ancak dünyada yapabilir.

işte bu nedenle, tüm denaetine(alçaklığına) rağmen dünya çok değerli bir yerdir bizim için. zira marifetullah yani allah’ı bilme ve tanıma mertebelerini ancak dünyada geçebiliriz. öldüğümüz anda şuurumuz için artık yükseliş imkanı kalmamştır. ölürken sahip olduğumuz son şuur mertebesiyle ebediyen var olacağız.

siz de görüyorsunuz; bu dünyada savaşlar, zulümler, kan, vahşet ve akla hayale gelmedik kötülükler vardır. tüm bunlara rağmen bizler için dünya hayatının her saniyesi altınlar, elmaslar kıymetindedir. bir saniyenin bile değeri vardır. zira bazen öyle olur ki, insan yıllarca bekler bekler ve tek bir saniyede şuur sıçraması yaşayıverir.

bizler hep o bir saniyenin peşindeyiz.

ve peygamber bize şu müjdeyi vermiştir, “kişi sevdiği ile beraberdir”. bizler dünyada edindiğimiz marifetullah ve yüksek şuurla ebediyen var olacağız ki, bu cennetin diğer tanımıdır(cehennem ise düşük şuur ve haktan uzaklıktır). daha da önemlisi sevdiklerimizle ve hakk ile beraber olacağız; ebediyen…

ÜREME

goldfish1

tabiat seni üremeye çağırıyor. ısrarlı ve kör bir içgüdü halinde seni türünü devam ettirmeye zorluyor. bu yolda attığın her adımı ödüllendiriyor. karşı cinse her yakınlaşmada ayaklarını yerden kesecek endorfin gibi doğal uyuşturucular, yakıcı hormonlar, nörotransmitterler salgılatıyor.

karşı cinsten uzak kaldığında da, tam tersi bir yol tutup, seni huzursuz edecek, gerecek, strese sokacak salgıları kanına karıştırıyor.

kısacası bu halinle sen, ister bil ister bilme, tabiatın havuç ve sopa taktiği ile güttüğü biyolojik bir organizmasın.

“yoksa sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetini dinleyeceğini, yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? onlar ancak hayvan gibidirler. hatta yolca daha da şaşkındırlar.”(furkan 44)

içgüdülerinle değil de, aklınla düşün biraz.

dünyada 7 milyar insan var zaten. bir de senin üremene kimsenin ihtiyacı yok. hem üresen ne olacak? 7 milyar nüfusa bir kaç tane daha insan denen canlıdan eklemenin ne sana, ne dünyaya faydası var.

üstelik bir bebeğin bakımı, onun büyütülmesi, yetiştirilmesi, adam edilmesi, senin bütün enerjini, vaktini alacaktır. yani bütün ömrünü, senin genetik kodlarını taşıyan organizmalar üretmek için feda ettiğini, hebâ ettiğini, gözden çıkardığını anlayamıyor musun?

tabiat seni kandırıyor, seni güdüyor, seni kullanıyor. sen onun kulu ve kölesi olmuşsun.

halbuki insan denen canlı bu dünyaya allah’ı bilmek ve tanımak için gönderilmiştir. bu misyon ancak dünya denilen zıtların çatışma alanında başarılabilir. sadece olumlu değil, olumsuzların varlığı da, insan istidâtının tam olarak açılması, fetholması için olmazsa olmazlardandır.

o yüzden deme, “bu dünyada neden bu kadar çok kötülük var?” o kötülülük dediklerin bile aslında senin yetiştirilmen için gerekli eğitim materyali mevkiindeler. sırf iyiliğin olduğu yerde, sadece ot yetişir. belki o bile yetişmez.

unutma ki, bütün faaliyetlerin için kullandığın enerji kaynağın tekdir; o da libidodur. üreme eğilimini oluşturan libido olduğu gibi, bir bilim adamını gece gündüz laboratuvarda çalıştıran da libidodur. bir dervişi aşkla doldurup allah’a kavuşma yolunda çalıştıran da libidodur. hangi mertebede cevelan ederse ismi ona göre değişir. “şehvet” olur, “aşk” olur, “ilim” olur, “tefekkür* olur, “vahdet” olur…

sen o enerjiyi üremek için kullandığın anda, geriye artık başka alanlara tahsis edebileceğin fazla bir enerjin kalmamaktadır. artık ömrünü yiyen, içen, üreyen bir mahluk olarak hitama erdirmen kaçınılmaz bir yazgı olmuştur.

diğer yandan, yüksek bir şuurla donandıktan sonra, islami ölçüler içinde kalmak; harama helale dikkat etmek dahi kişinin tabiat kaydından kurtulmasına vesile olabilir. bu yolun insanların geneli için uygulanabilirliği daha çoktur.

NİMETLER

nimet3

nimetin elden çıkmaması için “maşaallah, lâ kuvvete illâ billah” denmesi tavsiye edilmektedir kuran’da.

elbette bu lafzı söylemekten kasıt, öncelikle o bilince ermektir. o bilince erip özümüze yerleştirdikten sonra lafzı tekrarlamak, sözü edilen bilinci aktüele çıkarır ve aktive eder. yani adeta depodaki bir mal, rafından alınıp müşterinin önüne getirilmiş gibi olur.

eğer o lafzın bilincine sahip değilsek, lafzın tekrarı papağanlıktan öteye gitmeyecektir. depoda olmayan malı ne kadar istetirseniz istetin, gelmeyecektir.

maşaallah= allah’ın dilemesiyle

lâ kuvvete illâ billah= allah’ın kudretiyle (lafız manasını değil, direkt öz manasını verdim burada)

yani içinde bulunduğum güzel hali, sahip olduğum aklı, maddi veya manevi serveti, malı mülkü, parayı ve sair nimeti kendimden bilmedim. egoma iliştirmedim. “bunlara sahip olmamı o murad etmiştir ve o’nun kudretiyle işler hallolmuştur” dedim.

sonuç: o’ndan olduğunu bildiğim müddetçe de bende kalacaktır bunlar. egoma mâl edersem, “bu noktaya tırnaklarımla kazıyarak geldim” dersem, sonum iyi olmayacaktır. ya tüm o değerler elimden çıkar ya da hayrını göremem…