KABİR AZÂBI

kabirse1

bir fatiha üç ihlas okuduğumuzu ve vefat etmiş olan bir yakınımızın ruhuna gönderdeiğimizi düşünelim. bu sureleri okuduğumuzda çok yüksek frekansta titreşen aydınlık/nurani bir enerji salınımı gerçekleşir ve bu enerji niyetimiz doğrultusunda yönlenir. gönderilen enerji o yakınımızın ruhuna ulaştığında öncelikle onda büyük bir mutluluğa ve ferahlamaya yol açar.

ancak sadece bununla kalmaz ve o enerji üç boyutlu vizyonlar halinde somutlaşır ve yaşantıya dönüşür. o ruh için en sevimli, zevkli şeyler neler ise o şekilde bir matrix ortamı oluşur. mesela o yakınımız yemeği çok seven biri ise onun için lüks bir ortamda müthiş bir sofra kurulur ve o yakınımız tam bir ziyafet çeker. eğer zevkleri başka ise enerji ona göre somutlaşır.

evet yakınımızın kavuştuğu bu yaşantı, rüya veya sanal gerçeklik neviindendir ama o bunu gayet somut olarak algılayacaktır. bizler de dünya hayatını, bir tür rüya veya sanal gerçeklik olmasına rağmen, somut olarak algılamıyor muyuz?

yakınımızın berzah alemindeki refahı tamamen sahip olduğu aydınlık enerjinin yani nurun miktarına göredir. ne kadar çoksa o kadar mükemmel yaşar. eğer dünyada bu enerjiden bol bol kazanmışsa o alemde lüks bir hayata sahip olur. anlayacağınız o alemin parası, geçer akçesi nurdur, aydınlık enerjidir. nur tükenebilen bir şey olmadığı için de o lüks hayat daimidir.

şimdi gelelim işin diğer yüzüne… o kimse dünyada iken peygamberlerce yasaklanan fiilleri işlerse, o zaman son derece negatif olan karanlık bir enerjiyi üretmiş ve ruhuna yüklemiş olur. eğer ölmeden önce o karanlık enerjiyi tevbe ve istiğfarla silmediyse artık o kimsenin vay haline; çünkü karanlık enerji berzah aleminde o kimsenin en sevmediği ve rahatsız olduğu her neyse o şekilde somutlaşacak ve sanal bir gerçeklik yaşantısına dönüşecektir. fareler, yılanlar, böcekler, hırsızlar, sapıklar vs…azabın şiddeti karanlık enerjinin miktarıyla doğru orantılıdır.

işte kabir azabı budur.