MÜZE

museum-lobby

 

allah sadece kendinin kendine zuhuru ile yetinmedi ve aynadan da zuhur istedi. alemi ve insanı yokluktan yarattı. yani bütün varlıkların mahiyeti, hammaddesi yokluktur. zaten başka türlüsü de olamazdı çünkü gerçek ve yegane varlık allah’tır. ikinci bir (hakiki) varlık yoktur.

allah alemi ve insanı ihtiyaç duyduğu için değil istediği için yarattı. beşeri düşünce kalıpları bizi bu noktada vartaya düşürebilir. ihtiyaç eksiklikten, acizlikten doğar. dolayısıyla yaratılmışlara mahsustur. allah tam kemal mertebesinde olduğu için onda ihtiyaç duyma kavramı geçersizdir.

ancak allah’ın irade sıfatı vardır. yani allah “ister”. istemek onun bir özelliğidir. istediğini de yapar çünkü “kudret” de onun bir sıfatıdır.

yani “istemek” illa da, ihtiyaç duymaya delalet etmez. ihtiyaç olmadığı halde istemek söz konusu olabilir, hatta bizim için bile..

allah kainatı yaratmakla bir ölçüde bilinebilir oldu. gizli kemalatı görünür oldu. kainatı tetkik edecek şuur sahibi canlı olarak da insan yaratıldı. kainat tıpkı bir sanatçının eserlerinin sergilendiği müze gibidir.

evet, dünya ve dahi kainat, devâsâ ölçeklerde bir açık hava müzesidir.

bu müzede sanatın ve ilmin en nadide eserleri sergilenmektedir. tabii bu eserleri anlayabilmek ve takdir edebilmek için belli bir ilmî seviye ve kültür birikimi zorunludur. böyle bir birikimden yoksun olan kişi, akdeniz bölgesinde antik yunan’dan kalma anfitiyatrolarda, keçi otlatan gâbî köylüden farksızdır.

işte tam bu nedenle tarif edici ve aydınlatıcı rehberlere ihtiyaç duyuyoruz.

o rehberler ise, peygamberler ve onların varisleri olan evliyalardır. onlar bize müze ziyaretimiz esnasında(dünya hayatımızda) eşlik ederler ve her bir eserin önünde durup, o eserle ilgili ayrıntılı bilgi verirler.

eğer insan ilk günahı işlemese ve cennetten yeryüzüne sürülmese idi, bütün bu yüksek hakikatler muattal kalacak, maksat hasıl olmayacak ve sistem işlemeyecekti.

insanın asıl vatanı olan cennetten, şu madde alemine indirilmesi bir nevi onun görev yerine tayin edilmesidir. zira cennet yaşantısı statik ve donuktur. orada zıtlar işlemez, mücadele olmaz, kötülük yoktur. cennetteki insanın melekten pek az farkı vardır.

allah’ın bilinmesi ve tanınması için çok daha curcunalı bir ortam gerekir. eğer günah işlenmeseydi allah’ın affediciliği(gaffar ismi) nasıl ortaya çıkacaktı?

günah işleyip pişman olan ve bağışlanma dileyen affedilecek ve allah’ın merhameti, affediciliği zahir olacak.

günahta ısrar edip, pişman olmayanlar cehenneme atılacak ve allah’ın gazap sıfatları açığa çıkacak.(şedidül ikab, müntakim, mudil vs…)

allah’ın emirlerine uyup, nefs ve şeytana rağmen doğru yolda gidenler, yanılınca tevbe edenler ise, mükafat olarak eşi benzeri görülmemiş, muazzam, sonsuz güzellikte bir hayata hak kazanacaklar.

bu öylesine büyük bir ödüldür ki, onu elde edenler, sonsuza kadar allah’a şükran makamında ve duydukları büyük memnuniyetten dolayı onu övücü, hamdedici halde olacaklardır. allah da, çok büyük mükafatlar vermekten, çok büyük ihsanlar yapmaktan, teşbihte hata olmasın, hoşlanıyor, memnun oluyor. ihsan etmeyi seviyor.

bütün bu olayların gerçekleşmesi için zıtların çatışması gerekiyor. yoksa bahsedilen amaçların hiçbiri gerçekleşemez.

en beğenilen film ve dizilerde bile aynı olguları müşahade etmiyor muyuz? kötü adamın olmadığı bir filmi kim seyreder? o filmde heyecan olur mu?

aşk, nefret, düşmanlık, dostluk, sadakat, doğruluk, dürüstlük vs. bütün insani özellikler ancak zorlu ortamlarda açığa çıkar ve böylece kimin ne mal olduğu belli olur. evli evine, köylü köyüne gider.