SOL

sol2v

sol ideoloji deccalizmin önemli şubelerinden biridir. bu açıdan üzerinde önemle ve ciddiyetle durulması gerekir.

batı avrupa’da endüstri devrimi sürecinde, kırsaldan şehirlere akın eden köylüler lümpen sınıfı oluşturmuştur. bu minvalde sol, lümpen sınıfın çıkarlarını korumak ve siyasi temsilini üstlenmek üzere üretilmiş bir sanayi toplumu ideolojisidir. çok kısaca solun tanımı budur. ancak solun bir de geri kalmış ülkelerdeki yansıması vardır ki, biz onun için “sahte sol” tabirini kullanacağız.

sahte sol, sanayi toplumu aşamasına geçmeyi başaramamış tarım toplumlarında yönetici elitin benimsediği ideolojik bir paravandır. bilindiği üzere tarım toplumlarında geniş bir köylü kesimi ve seçkin yönetici azınlık olmak üzere iki ana sınıf teşekkül eder.

düşünün! nereden nereye? gerçeğinde lümpenlerin temsilini üstlenmiş olan sol ideoloji, tarım toplumlarında (bkz: idris kucukomer) seçkinlerin söylemi haline geliyor. zira seçkin azınlık kendi lehine kurduğu düzeni muhkem hale getirmek ve meşrulaştırmak için böyle bir söyleme ihtiyaç duyuyor. ortaçağ’da aynı işlevi din üstlenirken, modern zamanlarda “bilimsel pozitivist paradigma”nın dinleri tasfiye etmesi ve onların yerini alması yüzünden, bu görevi sol ideoloji devralmış durumda.

işte solun(!) olduğu her yerde sefaletin, yoksulluğun, istibdatın, her türlü rezaletin ve yozlaşmanın kol gezmesinin sebebi budur. tarım eliti kendi düzenini bozmamak ve iktidarını kaybetmemek için her türlü gelişime set çekmektedir. sanayileşme, sosyolojik dönüşüm sonucu iktidar ilişkilerinde kaymaya sebebiyet vereceğinden buna izin vermek istememekte, bir taraftan da sanayinin önemini bilmektedir. buna çare olarak devletçilik ilkesini geliştirmiştir. böylece burjuva sınıfının ortaya çıkmasını engellemek istemiştir. köy enstitüleri denilen garabet de tam bu noktada varlık sahasına çıkar. niçin? köylüler kentlere gelirlerse sosyolojik yapı bozulur ve işler karışır; gelmesinler; köylerinde kalsınlar ve olabildiğince yeni ideolojinin tahakkümü altına alınsınlar; seçkin azınlık da ülke üzerindeki tahakkümünü sürdürebilsin…yetmiş yıldır köy enstitülerini kutsamalarının ve kafamızı ütülemelerinin sebebi işte budur.

bir de solun(!) malum anti-emperyalizm zırvaları vardır. bu da uluslararası kapitalizmin dönüştürücü etkisinden sakınmak için bir tür koruma duvarıdır. onu düşmanlaştırıp etkisini kırma çabasıdır.

ancak ne yaparsa yapsınlar, bu tür yapıların geri kalmış bir toplum olmaktan kurtulması mümkün olmamaktadır; çünkü hangi versiyonu olursa olsun tarım elitinin hakim olduğu bir ülke asla modern bir sanayi toplumu seviyesine yükselemez. gerçek bir sanayi dönüşümü başlarsa da tarım eliti mutlaka iktidarını kaybeder. iktidar önce lümpenlerin eline, çok daha sonraları da liberallerin eline geçer.

bizde akp lümpenlerin temsilini üstlenmiştir. bu minvalde batı avrupa’daki solun bizdeki muadili akp’dir. şu anda lümpen iktidarı dönemini yaşamaktayız. teorik olarak ilerde liberallerin akp iktidarını ve lümpenleri alaşağı edeceğini ise rahatlıkla öngörebiliyoruz. akp’nin evrim geçirip liberalleşerek iktidarını koruyabilmesi de elbette her zaman ihtimal dahilindedir. ancak şu anda tam ters istikamette yönelmiş durumda olduklarını da gözlemleyebiliyoruz; yani bırakın liberalleşmeyi, önceki iktidar odağı olan kemalizme ve onun ideolojisine meyletme sinyalleri veriyorlar.

şu anda akp iktidarının dünya düzeni ile zıtlaşmasının ana sebebi de yine aynı meseleden kaynaklanıyor. uluslararası kapitalizm, eski tarım eliti iktidarına(kemalist derin devlete) karşı akp’yi desteklemişti vakti zamanında; çünkü ileri bir adımdı onlara göre. ancak lümpen iktidarına da razı gelmiyorlar artık; düpedüz dünya düzeni ile daha uyumlu yürüyecek liberal bir türkiye istiyorlar.