DEMOKRASİ

democ1

bu mesele etrafında ortaya atılan görüşlerin çoğu sığ bakış açılarının ürünleri olur genelde.

bir ülkedeki politik karar alma mekanizması hiç de sanıldığı gibi işlemez.

toplum, ortak çıkarlar etrafında bir araya gelen gruplardan oluşur. her çıkar grubu kendi faydasını maksimize etmeye, güç ve para pastasından en büyük dilimi almaya çalışır. bu esnada diğer çıkar grupları ile mücadeleye girer. toplumdaki her fert içgüdüsel olarak ait olduğu çıkar grubunu bilir; tıpkı bir sürüde emeceği annesini bilen yavrular gibi.

gelişmiş bir toplumda iktisadi derinlik fazladır ve birden fazla çıkar grubunu besleyecek kaynaklar mevcuttur. dolayısıyla siyasi mücadeleler ılımlıdır. geri kalmış toplumlarda ise siyasi mücadeleler çok sert ve kanlı geçer; çünkü paylaşacak pasta küçüktür ve gruplardan birine ancak yeter; diğer adaylar tasfiye edilmek zorundadır.

bu sebeple demokrasi ancak sanayi toplumlarında var olabilir. bakın size demokrasinin her türlü safsatadan, demagojiden arındırılmış tarifini vereyim. eğer iyi anlaşılırsa elinizde maymuncuk gibi bir anahtarınız olur. her türlü siyasi problemi şıp diye çözersiniz.

*demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi değildir. bu tarif belki de tarihin yapılmış en iptidai demokrasi tanımıdır.

*demokrasi, halkın oyuyla ülkenin geleceğine karar vermesi değildir.

*demokrasinin “çobanın oyu, profesörün oyu” vs. gibi kıyaslarla bir alakası yoktur. mesele kaynak paylaşım savaşından ibarettir… önümüzde bir kazan yemek var. bu yemeği paylaşacağız. profesör olsan ne olur, köylü olsan ne olur…eğitimli olsan ne olur, cahil olsan ne olur…

gerçekte demokrasinin özü pluralizmdir. iktidarın bir çıkar grubunun, zümrenin, sınıfın tekelinde olmamasıdır. pluralizmi serbest piyasa ekonomisindeki gibi düşünebiliriz. irili ufaklı bir çok çıkar grubu vardır ve hiçbir grup iktidar tekeline sahip değildir ve karar almak için birbirleri ile uzlaşmak zorunda kalırlar. işte bu bize yeterli özgürlük alanı açar. siyasi tekelin olduğu yerde ise istibdat başgösterir. tıpkı serbest rekabetin olmadığı tekelci piyasada, pahalı ve kalitesiz ürünlere mahkum olmamız gibi…

sonuç: seçim sandıkları, halk oylamaları birer şovdan ibarettir. safsatalara, demokrasi etrafında uydurulmuş efsanelere itibar etmeyiniz. son tahlilde iktidarı belirleyen, gruplar arası güç dengeleridir. her grup ancak gücüne göre kamuoyu oluşturur ve kendi söylemini meşrulaştırma imkanına kavuşur.

sanayileşmiş ve yeterince derinleşmiş bir ekonomiye sahip olan her ülkede, öyle veya böyle, eninde sonunda demokratik sistem ortaya çıkar. geri kalmış bir ekonomide ise demokrasi palavradır. böyle bir ülkeye demokrasi empoze etmeye çalışmak da hem anlamsız hem de yıkıcıdır. geri kalmış ülkeler için en iyi yönetim şekli, kapitalist kalkınma metodunu benimsemiş tek parti rejimidir. sol ve sosyalist politikalar zehirlidir; ülkeyi geri kalmışlık kısır döngüsüne hapseder ve toplumu içten içe çürütür.

not: evet, bu konu doğrudan tasavvufi bir mesele sayılamaz. ancak demokrasi kavramı üzerinde limitsiz spekülasyon yapılagelmektedir. bu yazı aklımızı ve kalbimizi sayısız safsataların vereceği bulanıklıktan korumak amacıyla kaleme alınmıştır.

DEMOKRASİ” üzerine 35 yorum

  1. O kadar çok şey var ki toplumumuzda düzelmesi gereken..
    Yalnızca demokrasimiz mi çıkar amaçlı sanki? İnsanlarla çıkar amaçlı dostluklar, sahte gülümsemeler, başka birinin daha iyi konumda olmasını istememek,engellemek..
    Şu küçücük dünyaya egolarımızı sığdıramıyoruz.
    Ne elde edersen et,ne yaparsan yap ne kadar önemli olacak ki? Sana ne faydası olacak?
    Elimizde tek bir şey var,en adaletli olan şey,o da İman.Ona tutunmadığımız sürece bu dünya için, geçecek olan dünya için uğraşmış olacağız sadece.
    Allah hepimizi esirgesin,bunlar aslında nefsin uğraşları.

    Beğen

  2. Selamün aleyküm
    Bu yazınızda demokrasinin Müslümanlık inancına değerlerine aykırı olduğunu da belirtmenizi de beklerdim..demokrasi antik Yunan ve batının hukukunu toplumsal dinini temsil eder.

    Beğen

  3. “yani semavi kurallarla rejimi biçimlendiremezsiniz” ekşiden bir alıntı yüz buruşturucu.

    Allahtan daha iyi bir yasakoyucu var mıdır?

    Beğen

    • siz meseleyi yanlış anlamışsınız. biçimlendiremezsinizden kasıt, altyapının empoze ettiğini değiştiremezsiniz demektir. mesela tarım toplumlarında zorunlu olarak feodal yapı oluşur. o da Zahir ismine bağlı hakkın ayrı bir tecellisidir çünkü.

      Liked by 1 kişi

      • Müslümanın olmadığı yerde feodal yapı oluşması normal.

        “İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıkar; Allah da belki dönerler diye işlediklerinin bir kısmının cezasını onlara (dünyada) tattırır.” (Rum 41)

        “Allah, iman edip, doğru hareket edenlerin de yeryüzünün hakimiyet ve zenginliğine sahip olmalarını diler.” (Nur 55)

        Beğen

      • Bir tarım toplumunda feodal yapı zorunlu olarak ortaya çıkar. İsterse o toplum alnını secdeden kaldırmayan müslümanlardan, evliyalardan oluşsa yine ortaya çıkar. İktisadi altyapı kesin belirleyicidir; çünkü zâhir boyutunun da hakikati esma-i ilahiyedir.

        Liked by 1 kişi

      • Bulunduğumuz zaman inanışta belirsizlik ve yozlaşmanın, dinî ve ahlakî ilkeleri ifrat veya tefrit yollu anlama sonucu dinî yaşayışta, insan tabiatında ve davranışlarında dengesizliklerin, bozulma ve kokuşmaların yaşandığı bir dönemdir + ahir zaman dönemidir.

        İnsanlık Allahın yasalarına burun kıvırıp; israf, lüks tüketim, kanaat yoksunluğunda diretme, nefsini ilah edinme gibi Allahın yasakladığı halleri neticesi; orta yollu davranmayı terk ederek, ifrat veya tefrit suretiyle ölçüyü aşarak, sosyalist, marksist, kapitalist vb. türlü fikirler üretip zillet içinde bocalamaktadır.

        Günümüz iktisadı bu bocalayıp duran insanlığın beyhude çabalarından biridir sadece.
        İslamda iktisat israf etmemek şükrünü eda etmek. aşırılık (ifrat) ve eksik bırakmadan (tefrit) uzak ortalama davranmaktır.

        Zamanla anlamı daraltılan israf kelimesi, ayrıca kuranda “israf eden” terkibinin anlamı “şirk koşan ve küfreden; Kur’an’dan yüz çeviren ve ayetleri tasdik etmeyen; Allah’ın ayetlerini yalanlayan, inanmayan” olarakta tanımlanmıştır.

        İsraf, maddî-manevî, dünyevî-uhrevî, bölgesel-küresel, tüm dengeleri bozan; ânı ve geleceği mutlaka etkileyen; uzun vadede dünyayı insanın başına dar eden bir davranıştır.

        Şükreden, israf etmeyen, adaleti gözeten, zaruri ihtiyacını bilen, zekatını veren, iyilikte yarışan, cimrilik yapmayan yani Allahın yasa ve kanunlarına boyun eğmiş müslüman bir toplumda ne israf ne de cimrilik tezahür eder böylece islam üzere bir yapı meydana gelir.

        “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) dır.” Hud/6

        “Mallarını gece ve gündüz, açık ve gizli hayra sarfedenlerin mükâfatlarını Rableri verecektir. Onlar için ne korku, ne de üzüntü vardır.” (2/274)

        “Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” (2/276)

        “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise bolluk vericidir. Allah’ın ihsanı boldur.” (2/268)

        “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.” (7/31)

        Günümüz Dünyasında ve ülkemizde israf çeşit ve boyutları, çok vahim durumdadır.

        Allah Sonumuzu Hayır Etsin.

        Beğen

  4. Gazzali, İbnü’l-Arabî, İmam-ı Rabbani gibi büyüklerimizin devlet yönetimi tavsiyeleri tarihe karışınca kötünün iyisi akımı doğdu ki her duyduğumda midem bulanır, şekilsel islam da yanında promosyon olarak geçirildi. Bu mu halkın kendi kendini yönetmesi. Önce halkın resetlenmesi taraftarıyım. Terzi kendi söküğünü dikemez. Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez dolayısı ile ülkeyi hiç edemez, kim gelirse gelsin bu böyledir. Bu yüzden İbnü’l-Arabî’nin, “Devlet büyüklerine karşı sövme” uyarısı boşuna değil. Çünkü demekrosi memekrosi diye bir şey yok; Allah’ın bir şeyi irade etmesi ile istememesi aynı şey değil ama sonucu bildiği için halka soralım diyen siyasiler var ayrıca öyle salt bir surette İmam-ı Rabbani’nin görüşleri de alınmamalı çünkü kendisi; köleleştirmeden, yerel ve islami sanayileşmeden bahsediyor fakat ülkemizdeki sanayi yapılanması yerel üretim tarafından yönetilen bir teşkilat değil, sadece yabancı sermaye işletimi ile sürmekte olan bir sermaye akışı. Resmi ve aynı zamanda modern bir köle kampı oluşturmuşlar ve insanları sirk maymunu gibi oynatıyorlar. Köleliğin sadece ismi değişti modern köle oldu yani; avukat oldu, asker oldu, mühendis oldu. Bu kölelerimizin başında ise elit kesim/okumuş, bilimperestlik inancını başarı ile tamamlamış kesim bulunuyor. Ben bunlara inanmış diyorum; yani yapmacık ola ola kendini modern sanmış, taklidi tahkike çevirir ve modern olduğunu sanar ve modern kölelerimize karşı modern elit raconu keser yani adamın sırtındaki deriyi almasalar; ülkenin gelişimi açısından bu faaliyetler desteklenir fakat işler öyle göründüğü gibi değil yani.

    Beğen

    • Allaha olan sevginizin artışından. Bu da onu düşündüğünüz olay ve anların artışından kendini zahir eder. Hayret artışı yaşarsınız. İç huzur sahibi olursunuz. Namazlarınız Allaha kaçış olur, tabiri caizse kafa dinlersiniz. iç ve dış dünyanızda farkedilir değişiklikler başlar. Kurandaki mümin tariflerini hallerini okuyunuz.

      Beğen

  5. sizce başa gelen olaylara karşı nasıl davranmak lazım bunu nerden öğrenebilirim? günlük hayatla mesnevideki hikayeler birbiriyle eşleşmeye başladı ama gene de çelişkiler oluyor nasıl davranacağımı kestiremiyorum.

    Beğen

    • Ders veren hocanın notlarını bulmak en kritik noktayı oluşturuyor. Sonra o notları yazarak çalışmak gerekiyor. Benim üniversite hayatımda edindiğim en önemli tecrübe buydu. Ders kitapları ekseriyetle çok miktarda gereksiz şişirme bilgi içeriyor ve insanı çalışmaktan soğutuyor.

      Liked by 1 kişi

  6. Sevgili İsnetus,biraz önce karamsar bir hal içerisindeydim.Türkiye’de yaşam denilince aklıma eve hapsolmuş, televizyon izleyen insanlar geldi..
    Bunun çözümü ne olabilir? Toplum nasıl bilinçlendirilebilir?
    Sanki çok ağır bir yük varda kaldırılamıyormuş gibi..
    Diğer ülkelerdeki imkanları düşününce,burada betonlar arasında sıkışıp kalmışız gibi geldi.
    Son yazınızı okudum ekşi sözlükteki.Dünya başlığına yazdığınız,daha doğrusu alıntı paylaştığınız yazıyı.
    Bu Dünya’da yalnız değilim.Koruyup,gözetenim var.Onu düşününce darlıktan kurtuluyorum.Sanki alanlar genişliyor,nefes alabiliyorum.
    İnsanın ruhu özgür olsa yeter,öyle değil mi?O kadar küçük ki kapladığımız alan..
    Çalışıp,çabalayıp,tüm birikimimizi küçücük evlere yatırıyoruz.
    Oysa Müslümanlık öyle mi?
    İdealler gerçekleşebilse,imtihanlar çok daha kolay olurdu diye düşündüm.
    Ama burası Dünya,ondan ne bekliyoruz ki? Ancak ölünce tam özgürlüğe kavuşabiliriz.
    Biz gülerken bile başka bir yerde birilerinin ağladığı Dünya..
    Çözüm ise çabalamak ve sabretmek.Öyle değil mi?

    Beğen

  7. Sayın İsnetus, dün gece rüyamda kim olduğunu hatırlamıyorum uzın saçlı genç bir kız bir makasla uzın mavi saçlarını kesiyordu ve bana uzatıyordu ben de o uzattığı saçı ağzıma attım sonra ne yapıyorım ben diyerek çıkatmaya çalıştım sonra çıkaramadım ve olayın verdiği panikle uyanmışım. Sizin bir yorumınuz var mıdır?

    Beğen

  8. 1300TL maaşı 1404TL olsun diye seçtiği milletvekiline 26.000 TL maaş ödeyenlerin inandığı sisteme Demokrasi, aldığı maaşa asgari ücret denir.

    Beğen

  9. “Hz. Peygamber hurma aşılaması yapan topluluğa,“Siz bunu yapmamış olsanız da olur” demiş. O sene hurmalar koruk çıkmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Hurmalarınız ne durumdadır?” diye sormuş.. Onlar da, Biz de öyle yaptık ve sonuç böyle oldu” dediler. Bunun üzerine, Hz. Peygamber “Siz dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz” dedi”

    İmam-ı Rabbani -sanayileşme derken, İmam-ı Gazzali tarım diyor. Herkes usta olduğu alanda konuşsun. O işin içine girmeden konuşmamalı.

    Beğen

    • Hurma aşılama meselesi meşhurdur ve hikmeti ayrıdır.

      Bundan önce sahabilerin hz. peygamber hakkındaki görüşleri son haddine varmıştı;çünkü O’ndan ne isteseler oluyordu. Eğer herhangi bir şey hakkında O’ndan “olur” alırsanız, o iş bitmişti. Gözüne ok isabet edip gözü çıkmış biri geliyor ve peygamber onu yerine koyup meshediyor ve anında iyileştiriyordu. Doğuştan âmâ olan sahabi geliyor ve bir duada gözleri açılıyordu. Daha bunun gibi sayısız mucizeye şahit olmuşlardı. O kadar olağanüstü hali gören sahabe artık hz. peygamber hakkında ziyade zanlar beslemeye başlamışlardı. Bu hurma aşılama hadisesi ile ilahi hikmet bir sınır çekmiş ve O’nun da nihayetinde bir beşer olduğunu sahabeye ders vermişti.

      Liked by 1 kişi

      • Bu kadar rasyonel yazan birinin peygamberin eliyle mesh ederek yara iyileştirdiğine inanması tuhaf.

        Beğen

      • Bilakis; bu türden olağanüstü haller göstermek bir peygamber için çocuk oyuncağıdır. Maddeyi arka planda organize eden spritüel bir güç alanı mevcuttur. Tıpkı bir kartonun üstündeki demir tozlarını, kartonun altına yerleştirilmiş bir mıknatısın hizaya sokması gibi, o spritüel alan da maddeye formunu verir ve bir arada tutar. Eğer herhangi bir nedenle maddi yapı zarar görmüşse, arka plandaki güç alanı dışardan enerji aktarımı ile muazzam derecede güçlendirilirse, maddi yapı tekrar eski formunu alacaktır. Bir peygamber için gayet basit bir işlemdir bu.

        Liked by 1 kişi

      • Sihirlerin gerçek olması durumunda o meselenin çocuk oyuncağı olması tabiidir. İnanç dairesinde kalınca sorun yok zaten. Maddenin arkasında organizasyon sağlayan spritüel güç iddiası yoklanma alanının ötesinde olduğu için irrasyoneldir, bilimdışıdır.

        Keza esas sorun şu ki Peygamber tarihine baktığımızda bu spritüel güçler -nedendir bilinmez- her zaman işe yaramamış (meleklerin bazı savaşlarda yardım etmesi, bazısında edememesi vs)..

        Beğen

      • Melekler, insandaki ruhani kuvvetlerdir; yani insana ait güçlerdir onlar. İnsandaki bu güçlerin açığa çıkması kimi zaman bloke olabilir; mesela, kibir, gurur veya böbürlenme vs. gibi duygular o güçlerin aktive olmasını engelleyebilir. Eğer peygamberin içinde bulunduğu toplulukta sözü edilen hissiyat hakimse meleki yardım gelemeyecektir muhtemelen.

        Bilim spesifik bir bilgi edinme yöntemidir. Bilimi mutlaklaştırmak büyük hata olur. Bilimsel yöntem haricinde bilgi edinilemez iddiasında bulunulamaz. “Sui misal emsal olamaz” kaidesince bir takım üçkağıtçı ve şarlatanlar örnek gösterilerek bilimsel olmayan her bilgiyi itham etmek doğru bir mantık olmayacaktır.

        Liked by 1 kişi

  10. senin demokrasi tanımın liberal kapitalist demokrasi tanımıdır ve hakir gördüğün solun sınıf çatışması veya sosyal grupların çatışması üzerinden okuman zaten çelişki .5000yıllık yerleşik hayatın sadece son 450 500yılında mı demokrasi var? Başlangıç yeri olan Antik yunan tarihi veya sitelerden haberin yok mu ?Demokrasi sadece iktisaden özgür olmak mıdır?Karar alma süreçleri hakkında hic mi birsey okumadın?(iü siyasallı )

    Beğen

    • Demokratik Almanya, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti…Bunlar var bir de. Çok demokratik ülkeler bunlar. Demokrasi paçalarından akıyor hepsinin. Özellikle Kuzey Kore demokrasinin mabedi gibi ülke. Kimyon reyiz eniştesini köpeklere parçalatırken çok demokratik davranmış. Her köpek bir parça koparmış enişteden. Ne kadar demokratik. Enişteyi kardeş payı yapmış köpekler.

      Beğen

  11. Elde tespih bıyık takım elbise klonlanmış gibi. Ocaklar kapatılsın boşa çay parası gidiyor. Milli ve dini duyguları sömürülmüş kurtlar. İçinizdeki kurtla uğraşın siz. Ben saf milliyetçilikten yanayım yani Pir Sultan Abdal bektaşi neşesinde sazeşliğinde er dolusu bade içmiş aşıklardan… Yokas bunlar ne böyle kim gaza getirdi bunları

    Beğen

  12. Bir gün balkonda YouTube’dan Mesnevî’de bahsedilen doğan kuşu ile Hz. Süleyman’ın hikâyesini dinliyordum. O an ben hikâyenin derinliğine dair tefekkür ederken kardeşim haykırdı; ablaaa bakkk doğan kuşu ! diye… Gözlerime inanamıyordum. Yarım metre mesafemde doğan kuşu serçeyi havada kaptığı gibi o ihtişamlı kanatlarıyla ağır ağır göklere doğru süzüldü. Ben o gün hayatımdaki ilk doğan kuşunu görmüştüm. Ve doğan kuşu bulunduğu yerlerde bile rastgele görülebilen bir kuş cinsi olmadığı gibi, nerdeyse hiç görülmeyen yaşadığım şehirde doğan kuşunun yanıbaşımda görülmesi ratsgele bir durum değildi. Şimdi kimse bana sadece bilimin ispatlayabildiği şeyler gerçektir demesin. En azından sizin algı sahanıza girmeyen şeyleri yalan diye yaftalamayın, gerçek olma ihtimalini sorgulayın. Bilimin ispatladığı her şey gerçektir amenna lâkin sırf bilim ispatlayamıyor diye ben benim için tüm gerçeklerin üstünde olan, gerçek üstü gerçekleri yok sayamam/saymam. Olağanüstü güzellikte bir yaratıcının, olağanüstü güzel bir şekilde dizayn ettiği, olağanüstü bir kâinatta yaşıyoruz. Kim bu olağanüstülüğü görürse o müthiş kârda, kim bunu görmezse/yok sayarsa o korkunç ziyanda…

    Liked by 1 kişi

  13. pluralizmi serbest piyasa ekonomisindeki gibi düşünebiliriz. irili ufaklı bir çok çıkar grubu vardır ve hiçbir grup iktidar tekeline sahip değildir ve karar almak için birbirleri ile uzlaşmak zorunda kalırlar. işte bu bize yeterli özgürlük alanı açar. siyasi tekelin olduğu yerde ise istibdat başgösterir. tıpkı serbest rekabetin olmadığı tekelci piyasada, pahalı ve kalitesiz ürünlere mahkum olmamız gibi…

    Merhaba isnetus, bugünki millet ittifakını pluralizm olarak düşünebilir miyiz yani

    Beğen

Yorum bırakın