DUA İLE KORUNMA

kuran’da sahip olunan nimetlerin elden gitmemesi için “maşaallah, lâ guvvete illâ billâh” denmesi gerektiği öğütlenmektedir.

şimdi bu sözü inceleyelim:

maşaallah= “olan her şey ancak allah’ın dilemesi ile olmuştur” demektir. bu sözde irade sıfatına gönderme vardır.

lâ guvvete illâ billah= “tüm oluşlar onun kudreti ile olmuştur” demektir. burada kudret sıfatına gönderme vardır.

kısacası bu sözleri tekrar ettiğimizde, tüm oluşların ancak allah’ın dilemesine ve kudretine bağlı olarak gerçekleşmiş olduğunu hatırlarız.

peki niçin böyle bir hatırlamaya ihtiyaç duyuyoruz?

çünkü insan gaflete düşmeye yatkın bir varlıktır. onun gaflete düşüp allah’ı unutması belaya davetiye çıkarmak demektir; çünkü küfran-ı nimet edenin, nankörlük edenin elindeki nimetlerin alınması gerekir ki, aklı başına gelsin. aksi takdirde hızını alamayıp yoldan tamamen çıkacaktır.

çok eski devirlerde bir topluma peygamber gönderilmişti. o toplum peygamberlerine hiç itiraz etmediler. onu doğruladılar ve sözünü dinlediler. neticede çok ahlaklı ve güzel insanlara dönüştüler. bir gün o peygamber insanlarına bakarken onların halleri çok hoşuna gitti ve kendi kendine memnuniyetini izhar etti. o gün binlerce kişi öldü. zira peygamber kendi toplumuna nazar değdirmişti. halbuki “maşaallah, lâ guvvete illâ billâh”, yani “bu güzellik allah’ın dilemesi ve kudreti ile hasıl olmuştur” deseydi hiçbir şey olmayacaktı. bir anlık unutkanlığın bedeli ağır olmuştu.

bakın burada çok büyük bir incelik gizlidir. tüm varoluş aslında etki-tepki prensibiyle ve otomatik olarak çalışan bir düzendir. allah zatı itibariyle alemlerden ötedir. alemler ilahi isimlerin(binlerce esmanın) yansıması ve dengesi ile ortaya çıkmış bir sistemdir. isimler de zata bağlı olduğu için elbette bu düzen allah’ın zatına bağlıdır. o yüzden son tahlilde mahlukatın tüm fiilleri tek bir fiil olarak allah’a atfedilir(sinema perdesinde pek çok hareket görürüz, ancak aslında hepsi tek bir harekettir, onun gibi…). ancak allah’ın zatı ile insan arasında devasa ölçekte bir sistem, düzen veya devlet-i aliye olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır.

işte bu sistem nedeniyle, insan her ne yaparsa anında sistemden tepki görmektedir. esasen tüm belaların, tüm şerlerin, tüm negatifliklerin, maddi ve manevi tüm hastalıkların son tahlilde sebebi yalnızca ve yalnızca gaflettir, allah’ı unutmaktır. yine son tahlilde hepsinin ilacı ve şifası da allah’ı hatırlamaktan ibarettir.

diğer yandan bir şeyi bilmek veya manaları üstbeyin ile tekrar etmek hatırlamak, anmak sayılmaz. zira varoluş ancak insanın altbeynine(kalbine) tepki vermektedir. anmak veya hatırlamak altbeyin ile olmalıdır. altbeyinler ise, devrimizdeki hayat tarzı ve dünya görüşü nedeniyle, büyük ölçüde işlevini yitirmiştir. zira frekansı vahşi hayvanat seviyesine kadar düşmüştür. bu durumdaki insanların duası veya tesbihi yalnızca dilinin ucunda kalır. netice almaları da mümkün olmaz. ondan sonra “duanın hiçbir işe yaramadığı” gibi bir fikre kapılmaya başlarlar. halbuki altbeyni(kalbi) ile dua edebilen kişi, duası ile dağları bile yerinden oynatabilecek ilahi kudreti kendinde açığa çıkartabilir.

DUA İLE KORUNMA” üzerine 2 yorum

  1. Bende Şefik Can Mesnevi hikayeleri adlı tek cilt kitap var.Mesnevi bumu yoksa mesnevi tercümeleri adlı 6 ciltlik kitap mı?

    Beğen

Yorum bırakın