EŞCİNSELLİK

homos1

hani derler ya hep “kimin kimle ne yaptığı, karşılıklı rıza sınırları içinde olmak kaydıyla, bizi ilgilendirmez”

bu görüş sığ bir bakış açısının ürünüdür. kimin kimle ne yaptığı herkesi ilgilendirir; çünkü bireysel olan aynı zamanda toplumsaldır. bireylerin davranışının toplumsal sonuçları da vardır. bu dediğimi sosyoloji ile az buçuk ilgilenmiş olan kimseler anlayacaktır. ancak ben esasen mevzuun spritüel boyutlarını ele almak istiyorum.

erkek ve kadın iki farklı kutupta spritüel enerji taşırlar. iki cinsin ihtilatında bu zıt enerjiler birleşip üçüncü ve muazzam güçte başka bir enerjinin üretimine yol açar. yeni bir canlının meydana gelmesini bu yüksek frekanslı enerji sağlar.

eşcinsel ilişkilerde ise zıt kutup enerjilerinin dansı gerçekleşmez. eril-eril veya dişil-dişil enerjilerin karşılaşması spritüel bir kısa devreye yol açar ve korkunç miktarda karanlık enerji ortaya çıkar ve spritüel boyut harap olur. kişinin iç alemindeki düzensizlik, o kimsenin çapı ölçüsünce; ama mutlaka dış aleme yansır. yani kendi iç alemini harap eden kimse aynı zamanda tüm evrenin dengesini de kendi gücü nispetinde olumsuz etkilemiş olmaktadır. karıncalardan tutun kurda kuşa kadar tüm canlılar, insanların günahlarının ceremesini çekerler. dolayısıyla da mahlukatın hepsi düzen bozuculara her daim lanet ederler.

insanın cürmü küçük olduğu için yaptığı tahribatın da küçük olduğu sanılmasın. bilakis insanoğlu câmî/çok yönlü bir varlıktır ve işlediği günahlarla veya ürettiği karanlık enerjilerle dünyanın spritüel boyutunu târumar edebilir. özellikle toplu ve yaygın işlenen günahlar eğer sair dengeleyici faktörler olmasaydı anında hepimizi helak ederdi. (evliyanın yaptığı dua ve ibadetler kısmen nötrleyici etki yapar)

günahlar yüzünden dünyanın spritüel boyutunun çalışmasını aksatması büyük doğal felaketler olarak zahir planına yansır. zira tüm doğa olayları arka planda spritüel alanlar tarafından çekip çevrilmektedir. üzerine demir tozu serpilmiş bir karton düşünelim. o kartonun altına bir mıknatıs yerleştirdiğimizde demir tozları mıknatısın kuvvet alan çizgileri doğrultusunda hizalanacak ve bir desen oluşturacaktır. eğer mıknatısın kuvvet alanında bir çarpılma olursa derhal demir tozlarındaki desen de bozulacaktır. dünyamız hatta tüm evren aynen bu demir tozu-mıknatıs örneğindeki gibi faaliyet göstermektedir.

sonuç: biz müslümanlar olarak eşcinselliği hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz ve bu meseleye yapıcı çözümler üretecek şekilde müdahil olmamız gerektiğine inanıyoruz. zira bu şeni’ fiili işleyenler kurttan kuşa tüm mahlukatın hakkına girmektedirler.

ANLAYIŞ

und2

insanlarımız tamamen uydurma ve çok sakat bir din anlayışına saplanıp kalmış durumdalar maalesef.

öncelikle belirteyim: ahiret oluş yeri değil görüş yeridir!

bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?

ne oluyorsa her şey bu dünyada olup bitiyor.

sırat köprüsü dediğin senin şu hayat çizgindir. yaşadığın hayat ve yaptığın tercihlerle bilinç bedenini kendi ellerinle inşa ediyorsun. işte bu dünyada ilmek ilmek ördüğün bilinç bedenin ahirette fizik bedenin oluyor.

mesela, birisini arkasından mı çekiştiriyorsun? ödeme-dengeleme sistemi anında çalışmaya başlıyor. çekiştirdiğin şahsın negatif yükleri sana doğru akmaya başlıyor. sen atıp tutmaya devam etttiğin müddetçe de akış devam ediyor. onu manevi olarak temizlemiş oluyorsun.

allah’ın mahlukuna zulüm mü ediyorsun, hak mı yiyorsun…ödeme-dengeleme sistemi derhal devrede…hakkını yediğin kimseye anında haksızlığı telafi edecek miktarda pozitif enerjini transfer ediyorsun. pozitif enerjin yoksa o şahsın negatiflerini yükleniyorsun.

bu sistem hiç kimseye en ufak bir tolerans göstermeden çalışıyor. işte amel defteri dediğin sendeki bu pozitif ve negatif kayıtlardır. o sistemi işleten ödeme-dengeleme mekanizması ise “mizan” veya “terazi”dir.

tüm bu sistem el an işliyor. film şu anda çekiliyor… ahirette ise çekilen filmi seyretmek dışında yapabileceğimiz bir şey yok. zira ahiret oluş yeri değil, görüş yeridir.

netice itibariyle, bir yanlışlık gördüğümüzde, gücümüze göre, elimizle (fiilen), dilimizle müdahalede bulunuyoruz veya hiç gücümüz yoksa en azından kalbimizle buğz ediyoruz. hesaplaşmayı güya ahirete erteleyenlerden olmuyoruz. bunu yapamayan zaten şuurunu doğru inşa edemez.