KELİME


bir kelimeyi tekrar ettiğimizde, o kelimenin dilimizde ses titreşimlerinden bir karşılığı vardır. beynimizde ise o kelimenin mikro düzeyde bir elektrik akımı karşılığı ve dolayısıyla bir elektromanyetik alanı vardır. işte düşünce dediğimiz olay, bu elektrik akımlarının gelişi ve gidişinden başka bir şey değildir.

elektrik akımlarının oluşturduğu elektromanyetik alanlar ise gücüne göre önce tüm beden hücrelerini, sonra da çevreyi etkiler; hatta programlar. uzun yıllar boyunca çokça zikretmiş kişilerin ürettiği elektromanyetik alanlar o kadar güçlü olabilir ki; bir evi, bir mahalleyi, bir semti, bir kenti, bir ülkeyi hatta dünyayı dahi etkileyecek güçlere erişebilir. bu noktada çalışmanın yanında doğuştan gelen istidat da önemlidir. büyük alanları etkileyecek güce ulaşabilecek istidatlar nadiren çıkar. mesela çok iyi bir ressamlık eğitiminden geçmiş olsa bile insanların çoğu ancak vasat birer ressam olabilir. yetenekler nadirdir. onun gibi…

buraya kadar yalnızca beyni ve onun enerji boyutuna etkilerini anlattık. bu aşamada henüz iman ve iman dışı cereyanlar ayrılmamıştır. zira yüksek etki gücüne sahip beyne sahip olmak için iman şartı yoktur. bir takım uzak doğu akımları, yahudi hahamları, masonlar vs. gibi gruplar da beyinlerini geliştirip enerjetik boyutta çok büyük açılımlar sağlayabilirler. enerji boyutunun bilinçli varlıklarını(cinler) kontrol altına alıp, kendi amaçları doğrultusunda kullanabilirler. mesela dini kaynaklarda geleceği haber verilen deccal namlı şahsın bu noktada görülmemiş bir yeteneğe sahip olduğu anlatılır.

bir de kalp var… evet şu göğsümüzde çarpan ve sürekli kan pompalayan kalbimiz…elbette kalbin dahi enerjetik boyuta uzanan yönü vardır. ancak onda ekstra bir kabiliyet daha vardır ki, enerji boyutunu da aşıp nur boyutuna, yani melekût alemine kadar uzanabilir. ancak iman dediğimiz melekût nuru ile inisiye edilmemiş ve hayat bulamamış bir kalbin böyle bir yeteneği olamaz. zira nursuz bir kalp melekût itibariyle ölüdür. elektriği verilmemiş bir modem gibidir.

iman nurunu ise ancak ehlinin kandilinden, kalbinden alabiliriz. onlar da peygamberler ve onların yaşayan varisleri olan evliyadır. sözün özü nur boyutuna geçmek için kesinlikle iman şartı vardır. imanı olmayan o bölgeye geçemez. varlığından haberdar dahi olamaz. melekût boyutu itibariyle alem tıka basa melekler ile doludur. o boyutu görebilseydik, güneşin, yıldızların, güneşin, ayın, ağaçların, kuşların, dağların taşların tamamının operatörlerinin melekler olduğunu müşahade edecektik. meleklerin de hepsinin sürekli zikir halinde olduklarını tespit edecektik. zaten melekler zikir nurlarından yapılmışlardır. her biri değişik esma terkiplerinden oluşur.

yine ayrıca, evrensel çapta bir takım devasa melekler vardır ki, onların hem enerjetik alan olarak hem de nur bedeni olarak ikili yapıları vardır. yani hem nur boyutunu hem de enerjetik boyutu kapsarlar. nitekim bir hadis-i şerifte bu belirtilmiştir:

“allah teâlâ yarısı kardan ve yarısı ateşten olan bir melek yaratmıştır. bu melek duasında: allahım kar ile ateşi birleştirdiğin gibi salih kullarının da kalplerini birleştir, diye dua eder.”

kelimelerin elektrik ve elektromanyetik karşılığının olduğunu söylemiştik. bunun tersi de doğrudur. yani elektromanyetik veya nurdan alanların da kelime karşılığı vardır. bu noktada insan beyni veya kalbi tıpkı bir modem(modülatör-demodülatör) gibi davranma yeteneğine sahiptir. bu yetenek yalnızca insana özgüdür. başka bir canlıda yoktur.

kelimeler, sözler…eğer elektromanyetik alanların zihinde kelimelere dönüşmüş versiyonları ise eğer onlar, o noktada cinni ilham söz konusudur. nurani alanların kalbi diri birinin vasıtasıyla kelimelere dönüşmesi söz konusu ise orada da melek ilhamı vardır. meleklerden gelen sözleri okumak insanı meleklere götürür; imana götürür; cennete götürür; allah’a götürür. cinlerden gelen sözleri okumak ise, insanı şeytana götürür; inkara götürür; ateşe götürür.