İKİ AYNA BİR ELMA

ayna1

 

mevlana, “iki ayna bir elma” temsili ile bizlere tevhid dersi vermiştir.

bilindiği üzere iki aynayı karşı karşıya getirirsek, görüntü sonsuzda oluşur. iç içe ardışık aynalar küçülerek sonsuza doğru uzarlar. eğer arada bir nesne varsa aynen onun da görüntüsü sonsuza doğru gider.

allah, kendisine hiçbir yokluk değmemiş mutlak varlıktır. sair tüm varlıklar ise yokluk hamurundan imal edilmiştir. geçicidirler ve her yönden yokluk tarafından kuşatılmışlardır. ne demek bu? “dün yoktu, bugün var, yarın yine yok olacak… zatı gibi sıfatları da yokluktan nasibini almıştır…gücü, bilgisi, hikmeti hep sınırlı ve geçicidir ve yokluk kabul eder” demektir.

oysa allah, ezeli, ebedi, daimi olarak vardır ve asla yokluğu söz konusu olamaz. aynı şekilde sıfatları da yokluk kabul etmez. mesela, allah mutlak ilim sahibidir ve kesinlikle cahil olduğu bir anlık süre bile olmamıştır ve asla olmayacaktır. gücü, kudreti, hikmeti, hayatı, kelamı vs…tüm sıfatları için de hüküm aynıdır.

her şey zıttı ile kaimdir; yani bir şey ancak zıttı ile açığa çıkar ve görünür olur. mesela çirkinlik olmasaydı, güzellik olmazdı. cehalet olmasaydı, bilgi de olmazdı. bu hakikat aynı zamanda mertebelerin de oluşum sebebidir. çirkinliğin dereceleri ve güzelliğin dereceleri gibi. tüm güzelleri bir araya toplasak mutlaka aralarında bir hiyerarşi meydana gelecektir. ilim, kudret, hikmet vs. sıfatlar için de durum aynıdır.

şimdi bu kadar izahtan sonra asıl mevzumuza dönelim: allah, mutlak kemal sahibi olduğu için onun zıttı gerçekte var olamadı. ancak, “mutlak yokluk” denemediği için “sırf yokluk” tabir edeceğimiz kavramsal varlık zorunlu olarak ilmi bir mevcudiyet kazandı. “akıllı” dediğimiz anda, biz kastetmesek de, delilerin veya akılsızların da varlığını otomatik olarak kabul etmiş olmamız gibi…

işte bu yokluk, allah’ın zatı ve sıfatlarına ayna oldu ve tüm varlıklar ortaya çıktı. dikkat edin! bir gerçek elma var; bir de onun sonsuz adet ardışık görüntüsü…

bu sebeple kainat hakkın kendisi değil ama o’nun bir görüntüsüdür; tıpkı elmanın aynadaki görüntüsü gibi. o yüzden kainata iyi bakın; hatta çok çok iyi bakın; çünkü hakkı görüyorsunuz. insan da kainatın olduğu gibi ziplenmiş halidir ve o yüzden insana iyi bakın; çünkü hakkı görüyorsunuz.

insana bakın derken içiyle dışıyla insan olan için geçerlidir bu hüküm. surette insan olup, hakikatte hayvan mertebesinde olan için geçerli değildir elbet. insanların %99’u hayvan mertebesindedir; hatta şeytan mertebesine düşen de çoktur.

insan-ı kamil’in hakikati, elmanın sonsuzda oluşan görüntülerinden bir tanesidir. o şahıs “ben hakkım” dese yeridir ve yanlış söylemiş olmaz; ancak orijinal elma hep ulaşılmaz olarak kalacaktır. imam-ı rabbani hazretlerinin deyimiyle: “o ötelerin ötesinde; sonsuz kere ötelerin ötesindedir.”

yine aynı sebeple insan-ı kamil’e yönelen kişi, aynen hakka yönelmiş olur ve insan-ı kamil olmadan hakkı bilmek mümkün değildir ve bu yüzden kelime-i tevhid’in ikinci kısmı “muhammedün resulullah” olmuştur. peygamber, insan-ı kamillerin reisidir ve orijinal elmaya en yakın olan görüntüdür. diğer insan-ı kamiller onun ardında kademe kademe dizilirler ve hem orijinal elmanın hem de ona en yakın olan elma görüntüsünün(peygamberin) kopyasıdırlar. ancak aralarında ölçek ve mertebe farkı vardır.

yöneldiğiniz elma görüntüsü(insan-ı kamil) ne denli yüksek mertebeli ise onda fâni olmak ve erimek o kadar zordur. ancak elde edeceğiniz kemalat da o derece yüksek olur. mesela, günümüz insanı için peygamberde fâni olmak bir karıncanın everest dağına tırmanmaya çalışması gibi neredeyse imkansız bir eylemdir. eğer zâhiren onu görmek, onun sohbetinde ve terbiyesinde bulunmak mümkün olsaydı, iş bir derece kolay olurdu. ancak maalesef artık böyle bir imkanımız yok. o yüzden daha mütevazi bir hedef belirlemek akıllıca olacaktır. yeterli olgunluğa sahip ama everest gibi zirve olmayan bir zat; terbiyede başarılı; ilim ve hikmet sahibi… pirimiz mevlana gibi…