SEZAR MENDERES BENZERLİĞİ

tüm tarım toplumlarında olduğu gibi antik roma’da dahi iki ana sınıf teşekkül etmişti. bunlar soylular(patrisyenler) ve avam(plebler) idi.

ilk başlarda roma’daki tüm askeri ve siyasi güç soylulardan oluşan senato’da toplanmıştı. avamın(pleblerin) hiç söz hakkı yoktu. roma’da avam ile soylular arasındaki çatışma yüzyıllarca sürdü. en sonunda avam iktidara ortak olmayı başardı.

sezar kendisi de soylu olmasına rağmen sırtını avama yaslamayı tercih etmişti. işte sezar ile menderes arasındaki ilk benzerlik budur.

menderes dahi esasen bir chp milletvekili olarak seçkin sınıfa mensuptu. ancak siyasi mücadele esnasında, o da sırtını avama yani büyük kitleyi oluşturan köylülere dayamayı tercih etnişti.

hem menderes hem de sezar, avam desteği ile iktidarı ele aldılar. ancak ikisi de sonuçta seçkinlerin gazabına uğradılar ve seçkinler tarafından öldürüldüler. sezar senatoda onu tiran olmakla itham eden bir grup senatör tarafından sayısız defa bıçaklanarak katledildi.

menderes ise yine tarım toplumu seçkinleri tarafından diktatörlüğe gittiği gerekçesi ile asılmak suretiyle idam edildi. üstelik asılma işlemi usulüne uygun yapılmadığı için, menderes darağacında yarım saat boyunca can çekişerek öldü. zira menderes’e de tıpkı sezar’a olduğu gibi soyluların tepkisi, nefreti ve kini büyüktü.

1960 darbesinden sonra yapılan anayasa ile iki meclisli sisteme geçildi ve millet meclisine ek olarak cumhuriyet senatosu kuruldu.

cumhuriyet senatosuna seçilebilmek ve senatör olmak için seçkinlerden olmanız gerekiyordu. bunun için çok çeşitli tedbirler alınmıştı.

ne kadar ilginç değil mi?

avam meclisine ek olarak soylular meclisi, yani senato kurulmuştu; tıpkı roma’da olduğu gibi… ancak işler hiç de tarım elitinin umduğu gibi gitmedi. senato ile avamın önünü keseceklerini sanmışlardı ama planları pek tutmadı. avam, adalet partisi aracılığı ile yine bir şekilde iktidarı ele geçirmeyi başarmıştı.

bunun üzerine seçkinler askeri güç kullanma yoluna gittiler ve sosyoloji değişinceye kadar da genelkurmay üzerinden gücün büyük bölümünü denetimlerinde tutmayı başardılar.

neticede tarım toplumunun dinamikleri galip gelmişti. tarım eliti ne yapıp edip bir şekilde iktidarını korumayı başarmıştı. ancak seçkinler için denizin bittiği yer, türkiye’nin sanayileşmede belli bir aşamaya ulaşması oldu. sanayileşme sonucu köylü sınıf yok olmaya yüz tutmuştu. hepsi şehirlere göç edip lümpenlere dönüştüler. köylüler yok olunca elbette onların efendilerinin de yok olması kaçınılmaz olmuştu.

bu sefer de iktidar lümpenlerin eline geçmişti; akp aracılığı ile…bir sanayi toplumunda askeri güç kullanmak da mümkün olmayınca, eski tarım eliti gerçekten güçten düştü. chp elitinin ölmekte olan yılan gibi kıvranmasının temel sebebi budur. zira gerçekten ölüyorlar; sekerat-ı mevte düşmüş durumdalar.

peki bundan sonra ne olacak?

türkiye tam anlamıyla gelişmiş bir sanayi toplumu olduğunda sosyoloji bir kez daha değişecek. mevcut partiler ya yok olacak ya da dönüşecekler. dönüşmeyi reddeden kesinlikle ortadan kalkacak. zamanın ruhunu yakalayan yeni partiler ortaya çıkacak.

akp ve chp, dönüşmeyi başarabilecekler mi?

biri lümpen sınıfın temsilciliğinden, diğeri “eski tarım eliti döküntüsü” parti olmaklığından kurtulabilecek mi?

zaman gösterecek…

ömrümüz vefa ederse, biz de göreceğiz…

EVLİLİK PUTU

kadınların en büyük putu evliliktir.

ben henüz evlilik putuna secde etmeyen bir kadına denk gelmedim desem yeridir.

hakka değil de puta tapanın sonu ise malumdur.

peki bu işin doğrusu nedir?

“mülk allah’ındır. ben de allah’ın kuluyum. ben ve bedenim dahi allah’ın mülküne dahildir. onu dilediği, takdir ettiği karşıt cins ile eş kılar. ben evlilik veya eş peşinde koşmam. ancak yüzümü hakka çeviririm. gerisi o’nun bileceği iştir; o’nun takdiridir. o dilerse nasip eder; dilemezse etmez…”.

elbette altbeyniyle(kalbiyle) bu şuura gelebilmiş olana, allah en münasip eşi gönderecektir. zira hakk bizi bizden daha çok sever. bizi bizden daha çok düşünür.

o’nun bizim için seçtiği, elbette bizim kendi kendimize seçtiğimizden hayırlıdır. ancak yüzünü hakka dönmemiş olan, işini ona ısmarlamayıp kendi cüzi aklına güvenen ve ona göre hareket eden kişi, kural gereği kendi haline terk edilir.

sonuçta evlilik putuna secde eden kadın, hırsla kendine bir eş bulur; ama başına bela bulur. zira hırsın gözü kördür. kör olan da odun topluyorum diye yılanı eline alır. gerisi çorap söküğü gibi gelir…

kanaatimce evlilik putunu kırabilmiş olan kadın, zamanımızın rabiatü’l adeviyye’si hükmündedir.

not: erkeklerin putları ise para, kadın ve güçtür. erkekler kadına taparlar ama; evlilik diye bir saplantıları yoktur. bir emmare erkeği, iç alemi itibariyle, gördüğü her güzele secde eder.