ZİNA

Goa'uld1

zina, arada nikah akdi olmadan yaşanan beraberliklerdir.

eşcinsel ilişkilerin de her türü, zinanın en şeni kısmına dahildir.

zina’nın en büyük günahlardan biri olmasını, yalnızca hukuki bir prosedürmüş gibi düşünemeyiz. zina yaptın, büyük günah işledin, melekler deftere yazdı…yok öyle bir şey. elbette bu temsili anlatımın bir hakikati olsa da, işin aslı başka.

öncelikle zina yaptığınız şahısla spritüel bir kaynaşma içine giriyorsunuz.

düşünün bir kez!

ruhen en dip seviyeye düşmüş biriyle hemhâl oluyorsunuz. spritüel bedenleriniz birbiri içinde eriyor. aklı başında bir insan böyle bir şeye razı olmaktansa, gırtlağına kadar gübreye batmayı tercih eder. belki o gübre burnunuzun direğini kırar, teninizi leş gibi kokutur ama bir duşla o kirden arınmak mümkündür.

ya zina ile battığınız spritüel pislikten haberiniz var mı? tekrarında, sizi manada çöp seviyesine kadar düşüreceğini biliyor musunuz?

durun! işin daha ötesi ve daha vahim kısmı da var.

spritüel boyutun kendine özgü negatif yaratıkları vardır ki, bunlar açıklık buldukları insanların enerjetik bedenlerine yerleşirler. bunlar spritüel parazitler olup, yerleştikleri kişinin enerjisini emerek beslenirler. (bkz: goa’uld).

işte bu parazitler en çok zina ile kişiden kişiye bulaşır ve ürerler. mesela zina ile bu parazitleri kapan kimse, halihazırdaki veya gelecekteki eşi ve çocuklarına da bunları bulaştırır. gerekli tedbirler alınmaz ise, nesilden nesile devrolurlar.

bunlar, konukçusu olduğu insanı telkinle sürekli günaha hatta suça teşvik ederler. kavgaların, düşmanlıkların, cinayetlerin, cinnetlerin, tecavüzlerin ekseriyetle sorumlusu bunlardır. her ne kadar bu noktada konukçunun doğrudan sorumluluğu olmasa da, yine de temize çıkartılması söz konusu olamaz. çünkü su-i ihtiyarıyla vakti zamanında o parazitleri kendisi davet etmiştir.

arada tevbe etmeden üstüste yedi kez büyük günah işleyen kimse, artık spritüel parazitlerin tapulu malıdır. onların sözünden çıkması düşünülemez. uzun vadede kişinin itikadını da bozarlar. dinden, imandan da çıkartırlar.

onlardan kurtulmanın yolu, başta zina, içki ve gıybet olmak üzere büyük günahlardan kaçınmak ve farz namazlarını kılmaktır. abdest, gusül ve namaz, bunları def eder.

MARKSİZM

marx1

marksizm düşünce dünyamıza çok önemli katkılarda bulunurken, yılan zehrini de beraberinde eşantiyon olarak hediye etmeyi ihmal etmemiştir. bu zehre karşı bağışıklığı olmayanlar, ebedi bir ölümle ruhlarını kurban vermişlerdir çünkü marksizm deccalın ideolojisinin fraksiyonlarından biridir. deccalın tipik özelliği ise bir gözünün kör olması ve çok yalancı olmasıdır.

bir gözü kördür yani maddeyi görür ama ruhu görmez. yalancıdır çünkü tek gözle vereceği her hüküm, eksik, çarpık ve hakikate karşıttır.

mesela altyapı-üstyapı meselesine değinelim..

marksizme göre altyapı, din, ideoloji, fikir gibi üstyapı unsurlarının mutlak belirleyicisidir. halbuki bu hüküm noksan ve kusurludur. maddeyi ilah mertebesine yükseltmektir.

insan da, kainat da, kabaca üç katlıdır.

1-madde boyutu

2-spritüel boyut

3- ruh boyutu

ruh, eril ve etki edici, madde ise dişil ve tesir alıcıdır. aradaki spritüel boyut(insandaki veya kainattaki enerjetik yapı, nefs) ise iki boyutun birbiri ile kesiştiği ara bölgedir ve dolayısıyla iki aleme de benzer yönleri vardır.

bu minvalde, ruh bize fikir tohumlarını sunar, ekonomik altyapı tarlasına ekmemizi ister.

fikir, spritüel boyuta aittir ve baba olan ruh ile anne olan iktisadi altyapının çocuklarıdır.

eğer gelişmiş bir iktisadi altyapıya sahipseniz ama ruhtan mahrumsanız vasatın ötesine çıkamaz, orijinal bir medeniyet ve kültür üretemezsiniz. örnek: japonya, kore, çin…

ruhunuz var ama yeterli bir altyapıdan yoksunsanız, tarlaya saçtığınız fikir tohumları filizlenemeden çürür gider veya o tohumlar hiç üretilemez. örnek: biz…imam-ı rabbani hazretlerinin yeni geliştirdiği tasavvufi bir ruha sahibiz ama gelişkin bir iktisadi altyapı ve onun  gerektirdiği toplumsal ilişkiler henüz oluşturulamadığı için yeni bir anlayış ortaya koyamıyoruz.