NEFS

ejder1

tasavvufta “nefs” terimi pek çok anlamda kullanılır. hangi anlamda kullanıldığını bağlamına ve yerine göre bizim tespit etmemiz gerekir.

nefs en temel anlamı itibariyle, bizim hayvanlarla ortak yanımız olan biyolojik bedenimizin ürettiği tabiat seviyesindeki düşük bilinçtir. son derece düşük olan bu bilinç, bizim genel bilincimizi de tabiat seviyesine çekmek ister. tabiat seviyesinde işlerin nasıl yürüdüğü hepimizin malumudur. tabiat belgesellerinde izliyoruz.

memeli ve sürüngen beyinlerimiz veya kısaca altbeynimiz radarıyla sürekli çevre taraması yapar ve şu algoritmayı çalıştırır:

1. ben bunu yer miyim?

2. bu beni yer mi?

3. bu çiftleşmek için eş mi?

sorgunun cevabı birinci madde için evet ise saldır…ikincisi ise kaç…üçüncüsü ise kur yap…

hani şu medeniyet, çağdaşlık vs. adına serbest ilişkileri savunan, “kadın ve erkek arkadaş olabilir, ne var bunda?” diyen şahısların dahi altbeyni bu şekilde çalışıyor. üst beyin yani korteks ne gibi bir aklileştirme yaparsa yapsın…instagramda kendini sergileyen kadın, aslında altbeyin itibariyle tüm çevre erkeklerine sanal bir feromon göndermektedir; içlerinden en üstün genlere sahip olanını seçmek için. bu talebin sosyal hayattaki bazı normlar sebebiyle realize edilip edilmemesi önemli değildir. neticede altbeynin mesajı nettir.

bir takım tasavvufi çalışmalarla genel bilincimizi yükseltebiliriz elbette. ancak nefs daimi olarak sözü edilen itkiyi bilincimize zerk etmeye devam edecektir. bu noktada nefsi kontrol altına almamız gerekmektedir. nefsi hizaya sokan ve onun boynunu büken tek uygulama ise açlıktır. açlıktan başka hiçbir şey nefsi durduramaz.

açlıkta iki mertebe vardır:

1. müminler mertebesi: günde iki öğünle yetinmektir. bundan fazlası ifrattır ve nefsi azdırır.

2. havas mertebesi: günde tek öğün ile yetinmektir. bu mertebe bizim haddimiz değildir. yalnızca yüksek marifet ehline özgüdür.

klasik tasavvuf ehlinin riyazet adı altında uyguladıkları çok sert açlık rejimleri vardır ki, aslında nefsin terbiyesine çok fazla katkıda bulunmaz. imam-ı rabbani hazretleri, yemede ölçülü olmanın nefse çok daha zor geldiğini ve bu nedenle terbiye edici etkisinin riyazetlerden daha fazla olduğunu belirtmiştir. (kontrolsüz yemek ifrat; sert riyazet rejimleri tefrit; ölçülü yemek ise orta yol ve istikamet çizgisidir. nefs her zaman ifrat ve tefritlerden hoşlanır. onu vuran ölçülü olmak ve orta yoldur)

sonuç: yemede ölçüye riayet etmeyen kişi, nefsin etkisiyle firavunlaşır. yemede ölçüye riayet etmediğimiz müddetçe, farkında olmasak bile, hepimiz kendi derecemize göre birer firavun kesiliriz.