ZAMPARA

kadın bir serap

kadın bir yalan

var biraz da sen oyalan…

erkek onda allah’ın cemal esmalarını gördüğü için o kadar ilgi gösteriyor ve şevk duyuyor kadına. kadına teveccüh edince allah’a ereceğini sanıyor. ancak kadında görünen cemal esmaları tıpkı onun üstüne düşmüş bir hologram görüntüsü veya yaldızlı ışık oyunu gibidir; yüzeyseldir. ancak erkek bunu fark edemiyor ve ısrarla kadına teveccüh etmeye devam ediyor. zira insanın allah’ı arayışı bâkîdir. kalbini allah’tan başka hiçbir şey doyurmaz. o yüzden kişi bilse de bilmese de, farkında olsa da olmasa da, her yerde hep allah’ı arar.

erkek, kadına dokununca o nurlara kavuşacağını zannediyor; hatta ilk başlarda ağır sarhoşluk nedeniyle kavuştuğunu dahi vehmediyor. ancak ilerleyen zamanlarda ayıkıyor ve ondan sonra eline sadece toprak geliyor, çamur geliyor. evet, gayet doğal olarak sonuç ağır bir hayal kırıklığıdır. bu durumda erkek yatay seyre geçiyor. yani “bu kadında aradığım yokmuş ama belki başka kadında vardır” diyerek tipik bir zamparaya dönüşüyor. heyhât…böylece değerli ömür sermayesi bir yalanın peşinde zayi olup gidiyor.

kadından kendisinde olmayanı isteriz
hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.
(nfk)

insan-ı kâmil ise öyle değildir. onun kalbinde bizzat ilahi isimlerin nurları bulunur. dolayısıyla insan-ı kâmile karşı duyulan sevgi ve ona olan teveccüh, kalbi nurla doldurur ve kanma, doyma, huzur bulma hislerini getirir.

kadına teveccüh ise tam tersine kişide tuzlu su içme etkisi uyandırıyor; içtikçe susuzluğu artırıyor; başka da bir işe yaramıyor.

peki insan-ı kâmiller kimlerdir?

elbette peygamberler ve onların varisi olan evliyalardır.

İYİLİK YAPMAK

çoğu insan farkında olsa da olmasa da aslında iyilik yapmakla kendine yatırım yapar. böylece aynı şekilde insanlardan iyi dönüşler umar.

ama işler beklediği gibi gitmez ve iyi geri dönüş alamazsa insanlardan, işte kıyamet o zaman kopar. bu sefer iyilik yapmanın bir işe yaramadığını düşünür ve özüne döner; çünkü karşılık için iyilik yapmak zaten kötü ahlaka dahildir.

“karşılık için yapmamak lazım” der herkes; ama bunun nasılını kimse söylemez, söyleyemez. zira standart bir insanın herhangi bir fayda ummadan veya zarar görme korkusu olmadan eyleme geçmesi mümkün değildir. karşılıksız iyilik yaptığını sanan ve iddia eden pek çok insana denk gelebilirsiniz; ancak onların hepsi derin bir ego hilesi ile malul durumdadırlar. karşılık illa maddi olmak zorunda değildir. kendini iyi veya değerli hissetmek dahi bir karşılıktır; menfaat teminidir.

evet, insanın maddi veya manevi bir menfaat beklentisi olmadan veya bir zarar görme endişesi olmadan hareket geçmesi imkansızdır; çünkü onlarsız motivasyon sıfır durumdadır. ancak bu hükmü verir vemez de kitlenip kalıyoruz. kilidin açılması ve diyalektiğin tekrar işler hale gelmesi, artık bu düzlemde mümkün olmayacaktır. dolayısıyla meselemizi üçüncü bir düzleme aktarmak zorunda kalacağız.

o üçüncü düzlem, iyiliği hakk için yapmak ve insanların iyiliğe karşılık verip vermemesini hiç umursamadan ilkesel olarak güzel ahlak sahibi olmaya çalışmaktır. zira güzel ahlak kişiyi hakka yaklaştırır, kötü ahlak ise onu haktan uzaklaştırıp şeytana yakın kılar.

iyi ama orada dahi bir menfaat söz konusu diyeceksiniz!

elbette haklısınız, orada dahi bir menfaat mevcuttur.

ancak fark ettiyseniz, bu manevra ile beşer düzeyindeki karşılık beklentisinden sıyrıldık ve bilincimizi bir üst mertebebeye sıçratmayı başardık. artık insanlardan beklentiye girmekten kurtulduk ve ücretimizi allah’tan bekler olduk. bizim için bu seviye yeterlidir.

ondan sonrası ise devler ligidir…gerisi, “allah’ım vücudumu o kadar büyüt, o kadar büyüt ki, cehenneme benden başka kimse sığamasın” diyen hz. ebubekir misali zatların işidir…hz. ebubekir, rahıym isminin külli bir mazharı olarak şefkatte o denli ileri gitmiş ki, o hâl içinde iken tüm insanların yerine ve bedeline cehennemde yanmaya razı olmuş.

not: hz. ebubekir’in sözü, hâlin galebe çalması sonucu o anlıktır; reel hayata sâri değildir. o yüzden meseleyi akılla irdelemek doğru olmayacaktır.