ŞER

eski yunan felsefecilerinin eksik gedik argümanlarının aksine kötülüğün olmadığı evreni yaratmak büyük bir kötülüktür.

biz bu gerçeği cüzi insan aklımızla dahi tespit edebiliyoruz.

kötülüğün olmaması demek, antitezin yani karşıt prensibin olmaması demektir. karşıtların olmadığı yerde de hiçbir diyalektik işlemez. diyalektiğin işlemediği yerde gelişme olmaz. son derece durağan, ot gibi varlıkların ebediyen ot gibi yaşamaya devam etmeleri anlamına gelir bu.

diyalektiğin işlemediği yerde gelişme olmadığı gibi bozunum ve ölüm de olmaz.

böyle bir evren en sıkıcı filmden daha sıkıcı, hiçbir hikmetin tezahür etmediği, abes bir ortamdır. hiçbir gayesi olmayan, hiçbir sonuç doğurmayan, hiçbir işe yaramayan evreni yaratan tanrı da eksik demektir. kısacası nereden tutsan elinde kalır bu argüman.

kötülüğü yaratmak kötü değildir; bilakis iyidir. senaristler bile bu gerçeğin farkındadır. onlar dahi senaryolarına kötü karakter eklemezlerse, o işin sonunun nereye varacağını çok iyi bilirler.

BEREKET

bereket nur boyutu ile alakalı bir durumdur.

nur boyutu ile nar boyutu(nar=ateş, enerji; madde alemi) her açıdan birbirinin zıttıdır.

nur boyutunda ağırlık yoktur, nar boyutunda ise her şeyin bir ağırlığı ve kesafeti(yoğunluğu) vardır.

nar boyutu zamana tâbîdir, dolayısıyla burada her şeyin bir sonu vardır. her şey bir gün biter, tükenir, bozunur, yok olur, ölür.

nur boyutunda ise bildiğimiz anlamda zaman yoktur. dolayısıyla orada tükeniş, yok oluş, bitiş, yaşlanma, ölüm söz konusu değildir.

nur boyutu kendisine açılmış ve son derece büyük nuraniyet kesbetmiş kimselerin elinde büyük bereket olur o yüzden. yani o kimselerin elinin değdiği yerde tükeniş, yok oluş süreci yavaşlar veya geçici bir süreliğine durur. ancak bu durum arızîdir.

arızîdir(eğreti, geçici) çünkü nurun gücü madde alemine etki edip onun tükenişini yavaşlatabilir veya geçici olarak durdurabilir belki; ama bu durum ilanihaye süremez. zira nar ve nur boyutları farklı alemler oldukları için etkileşim bir müddet sonra ufak bir dış sebeple sona erecektir.

“sahabeden bir kadın, hediye olarak peygamber efendimize bal gönderdi. peygamber efendimiz balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. ancak kap yine bal ile dolu olarak geri gelmişti.

kadın gidip, “ya resulallah! hediyemi niçin kabul etmediniz? acaba bir kusur mu işledim?” dedi. “senin hediyeni kabul ettik. gördüğün bal, allah’ın hediyene verdiği berekettir” buyurdu. kadın ve çocukları o balı aylarca yediler; hiç eksilmedi. bir gün yanılarak balı başka bir kaba aktardılar. oradan yiyerek balı bitirdiler. bunu resulullaha haber verdiler. “bal gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi” buyurdu.”

KİBİR VE ZİLLET

emmare dediğimiz bilincin en düşük mertebesinde kibir ile özgüven eşanlamlıdır. dolayısıyla tevazu ile eziklik de birbirinin aynısıdır.

her ne kadar özgüvenin yüksekse bil ki, o kadar kibirlisin. tevazu şov yapman seni kurtarmıyor ve mütevazi yapmıyor maalesef.

emmare seviyesindeki bilincin işleri yolunda gittiği müddetçe ve başarısı miktarınca kibri vardır. işleri ters gittiği zaman ve başarısız olduğunda da mütevazidir yani bildiğin ezik…

emmare dünyasında kişinin başka şansı yoktur. o ya eziktir ya kibirli; ya firavundur ya kapıkulu.

ayrıca, kişi kibri miktarınca depremlere karşı dayanıksız ve yıkılmaya açıktır. emmarenin işleri üst üste ters gitsin, görelim bakalım neler oluyor. daimi başarısız olan bir emmare, kuyruğunu kıstırmış ıslak bir köpekten farksızdır.

gerçekte, tevazu da dahil olmak üzere güzel ahlakın tamamı yüksek şuur mertebelerine ulaşmakla ilintilidir. kişi şuur olarak yükseldikçe, titreşim frekansını artırdıkça, küllileşmeye yani varoluşa entegre olmaya başlar. böylece ondaki kibir de eziklik de kademe kademe tasfiye olur.

çünkü korku, eziklik, güçsüzlük, çaresizlik ve benzeri özellikler emmarenin bütünden kopması ve vahşetin ortasında yapayalnız kalması ile alakalıdır. kişi bütüne yaklaştıkça, mutlak kudret sahibi tek, onun işlerini üzerine aldıkça, korkusu, endişesi, telaşı, değersizlik hissi, beni kimse sevmiyor duygusu veya herkes bana tapıyor hissi, sevgi dilenciliği, bin bir türlü çıkar ilişkileri…hepsi sona erer…

tura geldiğinde kibirli
yazı geldiğinde eziksin
ey emmare nefsim!
sen demirden kalbinle
iki yüzlü sikke gibisin