KÜÇÜK İŞLER

small1

küçüğü küçük görmek, insanoğlunun en büyük yanılgılarından bir tanesidir ve ego kaynaklıdır.

koskoca bir dağın veya gökdelenin heybeti karşısında niçin kendimizden geçeriz?

çünkü o büyüklük, o azamet karşısında kendi küçüklüğümüzü iliklerimize kadar hissedince ister istemez bizde saygı, hürmet hisleri ortaya çıkar.

elbette bu duyguların kaynağı yine egomuzdur. hep o ego…daima ego…insan adeta yürüyen bir egodur desek yeridir. halbuki ağrı dağı hiçbir zaman bizi heybetiyle ezmeye kalkmış değildir. ya insan? azıcık kendinde güç vehmetmeye görsün, herkesi sinek gibi görüp küçümsemeye, ezmeye, kendine kul köle yapmaya kalkar. insan hariç hiçbir varlık böyle davranmaz.

bu küçüklük-büyüklük takıntısı insana has bir sapkınlıktır. bir parça da hayvanlarda vardır benzer bir özellik. tabiat belgesellerinde görürsünüz. bir hayvan cüssece kendinden büyük olan diğer hayvana saldırmaktan kaçınır. demek ki bu büyüklük-küçüklük saplantısı, köken olarak hayvani yapımızdan kaynaklanıyor. ancak insanda işin içine psikolojik, zihinsel süreçler de dahil olunca olayın boyutları değişiyor ve bambaşka bir hâl alıyor.

çarpık küçüklük-büyüklük algımız, dünya görüşümüzde de gayet ciddi kusurlara, algı yanılmalarına neden oluyor. mesela bizim gözümüzde cumhurbaşkanı ve ona dair işler çok önemli ve saygıdeğerken, bir ayakkabı tamircisi asla itibara alınacak biri değildir. hatta ayakkabı tamircisinin bizatihi kendisi bile öyle hisseder; kendini küçük görür. halbuki tüm meslekler aslında toplumsal işbölümünün sonucudur ve işbölümü esasen üretimde verimliliği artırmak için insan aklı tarafından icat edilmiş bir yöntemden ibarettir. bu açıdan, bir değer üretmek kaydıyla, kişinin hangi mesleği yaptığının bir önemi yoktur. son tahlilde hepsi aynı işlevi görmektedir.

evrensel şuurun gözünden külli bir bakış açısıyla meseleye yaklaşırsak, en büyük ile en küçük arasındaki farkın ortadan kalktığını görürüz. evrensel şuur için insan olmanın sırrına yaklaşan bir ayakkabı tamircisi, siyasetin gürültü patırtısı içinde derin bir gaflete batmış cumhurbaşkanından, kıyas kabul etmeyecek kadar, daha üstündür. sonuçta evrensel şuur bizim ne iş yaptığımıza bakmaz. ne işle meşgul olursak olalım, o iş vesilesiyle ve sair dünya hayatının sağladığı imkanlarla farkındalığımızı artırıp artırmadığımıza bakar ve bize ona göre muamele eder.

yine başarı dahi, bir barajın damla damla yağmur sularıyla dolması gibi, küçük küçük çalışmaların birikimiyle meydana gelir. mesela mesnevi veya benzeri eserleri niçin okuruz? onlardan ilim almak, bilinçlenmek için değil mi? ama meselenin bir başka yönü daha vardır; mesela her gün 15 dakika okuma yapmak ve bunu aksatmadan sürekli yapabilir hale gelmek, aslında kişideki yanlış büyüklük-küçüklük algısını kırmaya yönelik bir çalışmadır. böylece başarıya giden yoldaki en büyük engel yok edilmiş olur. kişi farkında olmadan küçük küçük başarıları üst üste koyarak kişisel başarı hikayesini yazmayı öğrenir.