ÖZELLEŞTİRME

private1

malum olduğu üzere ülkemizde özelleştirme karşıtlığı yaygındır.

kamu kuruluşlarını satmayı kelime hokkabazlığı ile vatanı satmak olarak lanse ederle genelde o güruh.

halbuki, bir ülkenin geri kalmasının ve içten içe çürümesinin en garantili yolu devletçiliktir; yani devletin yaygın üretim ve işletmecilik yapmasıdır.

devletçilik veba gibi bir illettir. bir toplumu mahveder, geri bıraktırır, aç sefil koyar.

devlet ne kadar küçültülürse ve işler özel sektöre devredilirse, o toplum hem ekonomik olarak hem özgürlükler olarak hem de zihinsel olarak o kadar ileri gider.

ağırlıklı olarak kamunun hakim olduğu bir ekonomi, insanların geçinmek için devlete müracaat etmesini zorunlu kılar. onun da pratikteki karşılığı partizanlık ve ganimet sistemi demektir. iktidarı ele alan parti, devasa taraftar kitlesini kamuda istihdam eder. liyakate falan bakılmaz. sadece partizanlık önemlidir bu sistemde.

böylece devletten geçinen karşılığında da parti militanlığı yapan dev bir parazit ordusu doğar. devletin kaynakları büyük ölçüde bu kitleye aktığı için dışarda kalan muhalif kesimde müthiş bir düşmanlık, haset ve hırs duyguları oluşur. iki kesim arasında düşmanlık her geçen gün daha da keskinleşir. aşırı akımlara gün doğar. toplumda çatışma, anarşi ve terör yayılma eğilimine girer.

bir de bu kitleye köylüleri ilave ederseniz. ateşin üzerine benzin dökmüş olursunuz. tarım üretimi normalde basit bir pazar hadisesidir. arz ve talebe göre kendiliğinden işleyen sistem kurulur. devlet desteği araya girince ortalık karışır. sırf oy ve popülist politikalar için devlet kaynakları köylüye aktarılır. aslında aktarılan vergi gelirleridir. (bu kısmı kısa geçiyorum, tarımdaki çarpık uygulamalara misal olsun diye verdim. günümüzde tarım üretimi büyük işletmeler eliyle, devasa plantasyonlarda yürütülmeli ve klasik köylülük son bulmalıdır)

böyle bir toplum gırtlağına kadar siyasi çekişmelere batar. ülke yoksulluk, partizanlık, terör, insan hakları ihlalleri, çatışmalar içinde harap olur gider.

dolayısıyla, devletçilik denilen prensip, resmen ve resmen iktisat aleminin şeytanıdır. kan ve gözyaşından başka bir getirisi yoktur.

tüm bu rezaletten kurtulmanın yegane yolu, olabildiğince küçültülmüş devlettir. devlet; ordu, polis ve adaletten ibarettir temelde.

küçük devlet, büyük bir sivil toplum demektir. sivil toplum ise özgürlükler alanıdır. insanlar özel sektörde piyasaya dönük olarak çalışırlar. liyakate göre görev dağılımı yapılır. kimse geçimini sağlamak için partizanlık, militanlık yapmak zorunda kalmaz. bilakis kendini geliştirmek ihtiyacı hisseder. devlette militanlık yapıp yatacak olan kişi, özel sektörde mecburen vasıflı olmak durunda kalır.

esasen, ben burada meselenin çok küçük bir kısmını göstermeye çalıştım sizlere. gerçekte ise devletçilik burada anlatılandan çok daha korkunç bir canavardır. her şeyimizi elimizden alır. dünyada bize gün yüzü göstermez.

o yüzden:

yaşasın küçük devlet!

yaşasın özel sektör!

yaşasın hukuk devleti!

kahrolsun devletçilik!

kahrolsun sosyalizm!

insanlık için….

not: yukarıda anlatılanlar türkiye’nin geçmişten beri gelen klasik düzenidir. kemalizmin bize bir yadigarıdır. akp dahi devraldığı bu sistemi pek değiştirmemiş ve yalnızca kendi yararına kullanmıştır. kadroları kendi militanları ile doldurmakla yetinmiştir. şimdi muhalifler ağızlarının suyu akarak pusuda bekliyorlar. 2023’te iktidara gelip kadroları kendi taraftarları ile doldurmayı hedefliyorlar. lisanı hal ile “yeter ya hu, hep siz mi yiyeceksiniz, biraz da biz yiyelim” diyorlar.

MEDYA

medya1

herhangi bir gazeteciyi veya medya mensubunu öven birilerini görürsek, ona rahatlıkla acıyarak bakabiliriz.

zira;

iki ihtimalden birisi söz konusudur:

1. bu şahsın türkiye’nin düzeni hakkında en ufak bir fikri yoktur.

2. aslında gayet düzenin farkındadır ama o da kendi çıkarları gereği pozisyon almıştır.

siyaset özü itibariyle zaten süfli bir işken, bizim gibi ülkelerde iyice zıvanadan çıkmıştır. o derece ki, siyasete ucundan kıyısından bulaşanın artık temiz kalması mümkün olmamaktadır.

sebep de ganimet sistemidir.

bizde kemalizmin lanetli bir mirası olarak devasa bir kamu sektörü oluşmuş ve en büyük işveren her zaman devlet olmuştur. türk insanının en büyük amacı devlete kapağı atmaktır. bu da büyük ölçüde siyaset yoluyla mümkün olmaktadır.

iktidarı alan parti, büyük bir ganimete konmuş edasıyla tüm kamuyu kendi taraftar ve militanları ile doldurur. devlet ihaleleri de yine yandaş şirketlere gider. haliyle iktidar partisine mensup ve yakın değilseniz kamu kaynaklarından zırnık koklayamazsınız.

bu durumda muhalif partiler ve mensupları büyük bir hırsla mücadeleye girerler. iktidarı düşürmek için gayri meşru yollar da dahil her yolu denerler. yapabileceklerinin herhangi bir sınırı bulunmaz. ellerinden ne geliyorsa ardlarına koymazlar. bir şekilde iktidarı kazanırlarsa büyük ganimet onların olacaktır çünkü. ideolojiler işin suret kısmıdır veya bir araya gelme vesilesidir. işin aslı ise kaynak paylaşım savaşıdır.

işte bu noktada basın, yayın, medya büyük önem taşımaktadır. kitle üzerinde muazzam bir propaganda kampanyası başlatılır. medya mensupları, gazeteciler ise bu kavganın paralı askerleri ve tetikçileridir. kitleyi yönlendirme ve kamuoyu oluşturma konusunda ne kadar maharetli iseler ücretleri de ona göre yükselir.

kısacası dünyalık elde etmek ve maişetini temin etmek için gruplar kamunun kaynaklarına ulaşmak istiyorlar. bunun için birbirleri ile savaşıyorlar ve bu noktada propaganda için paralı asker ve tetikçi tutuyorlar.

düşük bilinçli olduğu için propaganda kurbanı olan tipler de gelip burada tetikçi ve paralı asker övüyorlar. rakip kanattaki tetikçilere ise kin kusuyorlar. tabii başta da belirtiğimiz gibi neyin ne olduğunu bilen ama âlî çıkarları gereği bunu yapan da var. onlar mı yoksa propaganda kurbanı saftirikler mi daha zavallı açıkçası ben pek karar veremedim.

işte burada anlatılan sistem aynı zamanda geri kalmışlığın da mekanizmasını oluşturur. çözüm ise devletin küçültülmesi, kamu sektörünün minimize edilmesidir. tüm bu rezilliklerden kurtulabilmek ancak bu şekilde mümkün olabilmektedir.

devlet, insanların kötülüğünü dengelemek için “dark side” aleminden ithal edilmiş bir canavardır. bu canavardan iyi bir şey çıkması mümkün değildir. ancak ona da elimiz mahkum olduğuna göre ne kadar az gölge ederse o kadar iyidir.

zâhir plandaki devletin iç alemimizdeki karşılığı ise egodur. aynı şekilde o da dark side alemine mensuptur.

zâhirdeki gazeteci ve medya mensuplarının iç alemimizdeki karşılığı şeytanlardır.

“de ki: cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin şerrinden, insanlarn rabbine, insanlarn melikine, insanların ilahına sığınırım” (nas suresi)

ayetler hem iç aleme hem de dış aleme bakmaktadır. önce rab, sonra melik, sonra ilah denmesinin de sırları vardır. ancak o konuya girmeyelim şimdi.