İÇLİ KÖFTE

bir arkadaşımı babaannesi ziyarete gelmiş. eski maharetli kadınlardan…hazır gelmişken ona epeyce miktar içli köfte yapmış.

arkadaşım içli köfteleri, ertesi gün öğle yemeğinde, iş yerindeki arkadaşlarına dağıtacağını söyledi. ben hissettim niyetini ama bir şey demedim. niyeti arkadaşları indinde değer kazanmaktı.

sonraki gün bir iş arkadaşının ona ters davrandığından dert yanıyordu. adeta, “ben onlara o kadar iyilik yapıyorum, onların yaptığına bak” der gibiydi.

ona şöyle dedim:

“insanlara karşılık gözeterek iyilik yaparsan, bu ters teper. zira öyle bir niyet ego kaynaklıdır ve egodan kaynaklanan her niyet, davranış ve fiil negatif enerji üretir. o negatifliğin tekrar olumsuz ve can sıkıcı bir olay olarak sana geri dönmesi kaçınılmazdır. zira ürettiğin pozitif veya negatif her enerji fırlatılmış bumerang gibidir. bu nedenle en baştaki niyetlerimize çok dikkat etmemiz gerekmektedir.

mesela allah lütuf, kerem ve bağış sahibidir. kullarına bol bol ihsan eder; ama herhangi bir karşılık beklemez. zaten allah’a bizler ne verebiliriz ki? bazıları ibadetleri karşılık zannederler; ancak bu doğru değildir. ibadet adı verilen uygulamalar dahi yine kendimiz içindir. ibadetler bir tür enerji çalışmasıdır.

nasıl ki bir takım biyolojik kanunlara riayet ederek vücut geliştirmesi yapabiliyoruz, benzeri şekilde üst boyutların kanunlarından dahi istifade ederek enerji ve melekût boyutlarımızı geliştirebilmekteyiz. peygamberler ve evliyalar enerji ve melekût boyutlarının arnold schwarzenegger’leridir. ölüm sonrasındaki refahımız tamamen bu çalışmalara bağlıdır. zira dünyadaki bilinç bedenimiz, ahiretin fizik bedeni olacaktır. kısacası, ibadetler dahi allah’ın bize başka bir lütuf ve ihsanıdır.

biz de insanlara karşı tıpkı rabbimiz gibi ihsan edici olmalıyız. yani insanlara iyilik yaparken bir karşılık elde etmek için değil, mutlak olana benzeme gayesi gütmeliyiz. onlar bize nasıl karşılık verirse versinler; ister teşekkür etsinler, ister nankörlük yapsınlar. o bizim derdimiz değildir. niyetimiz böyle olmalıdır. böylece ilahi isimlerle tahakkuk etmiş oluruz. o latıyf, kerîm, cevâd*‘tır, biz de mikro ölçekte ve misali de olsa o isimler ile donanmış oluruz. buna klasik tasavvuf ıstılahında allah’ın boyası ile boyanmak denir(sıbgatullah olmak).

böylece ego cehenneminden ve ateşinden kendimizi kurtarmış ve pozitif yayın yapmış oluruz. sonuçta iyiliğin karşılığı elbette iyilik olacaktır. tüm evren bize iyilikle mukabele edecektir; her ne kadar bizim amacımız bu olmasa da”.