GÖLGE OYUNU

hacivat1

tasavvuf yolcusu bir noktadan sonra kendisi için korkmamayı ve işleri allah’a havale etmeyi öğrenir. zira görür ki, allah’tan başka güç ve tesir sahibi yoktur.

alem bir gölge oyunu perdesidir; tıpkı karagöz-hacivat oyununda olduğu gibi. perdede pek çok karakter görünür ama hepsini oynatan ve hepsinin ağzından konuşan tek bir kişidir. işte bu tevhiddir yani birlemedir.

perdede görünen oyunculara en fazla itibari bir varlık verebiliriz; gerçek, bağımsız bir varlık vermemiz mümkün değildir. zira arka planda çubukları tutan ve her bir karakterin ağzından konuşan tek bir şahıs vardır. bu teşhisimizle ne yapmış olduk? görünürdeki çokluğu ortadan kaldırıp tek bir şahsa indirgeyerek birleme yapmış olduk; yani tevhide ulaşmış olduk. lâ ilâhe illallah’ın manası da, evrensel çapta olmak üzere, işte budur.

evet bu görüşe ulaşan kişi kendisine gelen nimetleri de musibetleri de gönderenin o tek zat olduğunu bilir ve perdedeki görünüşlere hitap etmek yerine doğrudan perde arkasındaki zata hitap eder.

“ey allah’ım biliyorum ki, o hırsız karakterini üzerime sen gönderdin. geldi malımı çaldı gitti. senin abes iş yapman mümkün değildir. elbette ben bu muameleyi fazlasıyla hak ettim. sen lütfundan cezamı asgari hadden verdin, biliyorum. gerçekte ben çok daha büyük bir cezayı hak etmiştim. ancak sen çok merhametli çok şefkatlisin. allah’ım ben hırsızı geçtim, seni gördüm. affına, merhametine, şefkatine iltica ederim. beni nefsimin ve şeytanımın eline bırakma. beni doğru yola çıkar lütfu kereminden. amin”

bu noktada “hırsızın hiç mi suçu yok? “diye soracaksınız. hırsızlık rolü allah’ın takdiridir ve senaryo gereği mutlaka hırsızların var olması gerekir. ancak o rolü üstlenen kendi tercihi ile üstlenmiştir. adeta senarist, ” oyundaki hırsızlık rolünü kim üstlenmek ister?” diye sorar. birileri el kaldırır. işte onlar kendi tercihleri ile hırsız oldukları için onların da muamelesi ona göre olur. ancak işin o kısmı bizi alakadar etmez. o mesele hırsız ile allah arasındadır. işin bize bakan yönü itibariyle hırsızı üzerimize salan allah’tır. şu hayatta başımıza gelen her şey bu şekildedir.

dolayısıyla her türlü problemin çözümü de direkt allah’a hitap etmek şeklindedir. ancak bu işi sadece basit bir şekli davranış olarak görmemek lazım. o şuur noktasına gelemeyen kimse buna muvaffak olamaz. düşük şuur seviyesindeki kimse, hırsıza veryansın etmeye, korkmaya, endişelere, evhama kapılmaya devam eder. kendince tedbirler alıp rahatlamaya çalışır. ancak bir türlü rahatlayamaz. zira gücü yetersizdir. bu noktada “huzur”un kaynağının dahi tevhid idrakı olduğu anlaşılmıştır sanırım.