SABIR

sabr1

sabır deyince ne anlıyoruz?

beklemek, katlanmak gibi manalar değil mi?

bunlar yerine göre doğru olsa da, esasen sabrın asıl manası genellikle gözden kaçmaktadır.

hakîm ismi gereğince bu evrendeki her şey, bir hikmet silsilesi içinde var edilmiştir. evren adeta devasa bir isviçre saati gibi döngüsel olarak çalışmaktadır. irili ufaklı çarklar/döngüler daimi olarak işlerler. her işin bir başlama, gelişme, olgunluk ve bir de son noktası vardır.

günlük hayatımızdaki en küçük iş bile evrenin işleyişinden bağımsız değildir. evren, makrodan mikro alemlere kadar tek bir düzen içinde faaliyet göstermektedir çünkü.

“sabır” evrenin düzenini bilen kimsenin bizlere vereceği bir öğüttür. yani bize “sabret!” demekle aslında “her işin tayin edilmiş bir vakti vardır. o vakti beklemelisin” denmektedir.

ancak sabır oturup atıl bir şekilde de beklemek de değildir. diyelim ki çarklar döndü döndü ve hazine odasının kapısı açıldı. o şansı değerlendirmek için bile insanın hazır olması gerekir. şans insanın yüzüne gülse ve isteğini altın tepside ona sunsa bile, hazır olmayan kimse o imkanı değerlendiremeyecektir.

büyükler “hırsın sonu hüsrandır” demişlerdir. zira hırs sahibi, istediğini ele geçirmek için destursuzca atılır. tüm enerjisini sarf eder; ama bakar ki eline hiçbir şey geçmemiş… sonuçta hayal kırıklığına uğrar ve “olmuyor, ben yapamıyorum. beceriksizin tekiyim vs” gibi sözler söyler kendine. belki bir kaç deneme daha yapar. sonra öğrenilmiş çaresizlik içinde bir daha kendinde hamle gücü dahi bulamaz hale gelir. “nasıl olsa başaramam” duygusuna kapılmıştır bir kez çünkü.

halbuki yapılması gereken, disiplinli ve düzenli bir çalışma ile daima şans kapısının açılmasını gözlemektir.

unutmayalım!

şans kapısı açılmadan istediğimizi elde edemeyiz…

gerekli çalışmayı yapmadıysak ve hazır değilsek de, kapı açılsa bile bize bir faydası dokunmayacaktır.

peki elimizden gelen tüm gayreti(yoluna yordamına göre), göstermemize rağmen şans kapısı açılmazsa ne olur?

bir şey olmaz…çünkü çalışmanın, disiplinin, gayretin kendisi de ayrıca bir ödüldür. amaca yönelik olarak faaliyette bulunan kimse, bir tür mutluluğa ulaşır. onda dopamin, serotonin vb. nerotransmiterler salgılanır. bir de tersi durumu düşünün…depresyon ve hayal kırıklığı içinde atıl hale gelmiş, çöküntüye uğrayıp kalmış kişiyi…

öte yandan ilahi düzeni bilen kimse, başarı karşısında iblis gibi egosunu şişirmez; evet başarı için çok çalışmıştır; ama bilir ki, yalnızca çalışmak yeterli değildir. şans, nasip, kısmet, kader…adına ne derseniz deyin, ilave bir faktöre de ihtiyaç vardır.

dikkat edin…”dişimle tırnağımla kazıyarak bu noktaya geldim ben!” diyen ve her şeyi kendine mâl eden iblis kılıklı şahıs, sözü edilen ilave faktörü kaşla göz arasında gasp etmiştir ve gasp oldukça ağır bir suçtur…

zaten insanın pek çok sapkınlığı bu şekilde doğmaktadır. kendini tanrı sanan diktatörler, ona tapınanlar, ne oldum delisi olanlar vs…