MAŞAALLAH

mas1

günümüzde maşaallah lafzının içi boşaltılmıştır maalesef. bu durumdan kurtulmak için biz hemen işin özüne intikal etmeyi deneyelim…

bu ifadenin sırrı kişiyi egonun elinden almasında yatar. bir güzellik, bir marifet, bir başarı durumunda maşaallah demekle aslında şöyle düşünmüş oluruz: “o şahısta görülen güzellik, başarı, marifet allah’ın bir ihsanıdır. kendi cüzi gücüyle elde edilmiş değildir”. bunu dediğimiz anda bizdeki ego sönümlenecek ve onunla beraber kıskançlık, haset vb. duygular da kaybolacaktır. eğer o şahsın bunları kendi cüzi gücüyle elde ettiğini düşünürsek, otomatik olarak bizdeki ego uyanacak ve “niçin bende yok?” itirazı baş gösterecektir.

daha iyi anlaşılması için bir örnek üzerinden gidelim: eski ümmetlerden birine gönderilen bir peygamber, yoğun çalışmalar sonucunda irşat konusunda büyük başarılar kazanır. içinde yaşadığı toplumu tümden dönüştürür ve onları güzel ahlak sahipleri haline getirir.

günlerden bir gün, o peygamber halkının hallerine bakıp son derece memnun olur. temiz iş çıkarmıştır çünkü. o gün halkı içinde birden bire ölümler vaki olmaya başlar. çok sayıda kişi peş peşe ölür. ağır bir ceza gelmiştir.

peki ne olmuştur da insanlar ölmeye başlamıştır?

peygamber halkının bu hoş haline bakarken “maşaallah” dememiştir. başarıyı doğrudan allah’a atfetmediği için bir nevi ego tavrı zuhur etmiştir. o da negatif dalga üretimine yol açıp, öldürücü beyin dalgalarının yayınlanmasına neden olmuştur. zira bir peygamberin beyin gücü olağanüstü seviyelerdedir. ondaki olumlu veya olumsuz en ufak bir mana derhal etkisini gösterecektir.

peki başarıları kendimize atfetmemiz niçin yanlıştır ve son derece menfi sonuçlar doğurmaktadır? sonuçta biz yapmıyor muyuz onları?

bu soruya cevabımız şudur: mesela otomatik açılan bir kapı hakkında, “kapıyı ben açtım” demek abestir. biz sadece boy gösterdik o kendi açıldı. o sistemin işleyişinde bizim en ufak bir dahlimiz olmayan sayısız teknoloji mevcuttur.

kainat da aynen o otomatik kapı misalindeki gibidir. mutlak bilinç tarafından tamamen otomatikleştirilmiş devasa bir sistemdir. biz hiç bir şeyi kendimiz yapmayız. sadece o sistemin imkanlarını kullanırız. o yüzden elde ettiğimiz her ne olursa olsun, bizim onda payımız çok cüzidir. asıl marifet o sistemde ve sistemin kurucusundadır.

işte bizler “maşaallah” demekle başarının, hakiki adresini işaret etmiş oluyor ve haksız yere egomuza iliştirmiş olmaktan kurtuluyoruz.

not: bir de işin tevhid boyutu var ki , o meseleye bu yazıda pek değinmedim.