istemek, ego kaynaklıdır; ancak bu hakikati anlamak da anlatmak da kolay değildir. zira böyle söylediğiniz anda, karşı argümanları sıra sıra dizerler önünüze ve sizin kastettiğiniz mana heba olup gider.
insandan başka isteyen, talep eden, heves eden, arzu eden bir canlı var mı ki? mesela bir kedi ister mi, yoksa sadece anlık güdüleri doğrultusunda mı hareket eder? burayı iyi anlayalım; anlamazsak “kedi de mama ister” deyip kendimizi safsatayla işin içinden sıyırmaya kalkarız.
anın gereğini yapmak, o doğrultuda harekete geçmek “istemek” değildir. istemek, vehimden, kuruntudan doğup geleceğe uzanır. gelecek kaygısı istemenin başlıca semptomudur. kedide ise gelecek kaygısı yoktur. dolayısıyla istek de yoktur.
gelecek kaygısı…geleceğe dair hayaller…geleceğe dair beklentiler..işlerin yolunda gittiği hissi varsa mutluluk; yoksa hayal kırıklığı ve depresyon…
dikkat edin! sırf istemek yüzünden başımıza ne dertler açılıyor. halbuki geleceğe dair bir şeyler speküle etmesek, içinde bulunduğumuz anda, günde rahat rahat yaşasak bizden mutlusu olmaz.
isteklerin insandaki spekülasyon kabiliyetinden yani vehim kuvvetinden doğduğunu tespit etmiş olduk. peki vehim neydi?
evet, büyük alemdeki şeytan, küçük alem olan insanda vehim kuvvesi olarak beliriyordu. bu kuvve ancak ego zemininde faaliyet gösterebilir. sonuçta bütün yollar roma’ya çıkıyor. nereden bir belanın kuyruğunu takip etsek, mutlaka ya vehme ya egoya uzandığını görürüz.
soru: insan akıllı bir canlıdır. hayvan gibi olamaz. yarınını düşünür ve geleceğini karanlık görürse endişe eder. nasıl endişe etmesin ki?
endişe etmesin; çünkü hiçbirimiz hatta bu evrende tek bir zerre bile başıboş değildir. evren matematik bir modellemedir. ondaki her unsur hesabı kitabı yapılmış, başı sonu belli bir yapı malzemesidir. insan dahi böyledir. her insanın bu alemde bir görevi vardır. ömrü, rızkı, soyu, evliliği, çocukları ezelden takdir edilmiştir ve bellidir. bu yüzden istemek, boşu boşuna kendini yormak ve zora sokmak olur: nasibin zaten sana gelecek. kimsenin engel olmaya gücü yok. nasibinde olmayanı ise sana sultan mahmut bile veremeyecek.
öyleyse bu inancı kalbimize yerleştirelim ve hayatın tadını çıkartalım ve unutmayalım: küçüklük-büyüklük; önemli-önemsiz algısı da ego kaynaklıdır. çayımızı içerken, kekimizi yerken tadını çıkarta çıkarta yiyelim. kek yemeyi, cumhurbaşkanı ile görüşmekten daha az önemli saymayalım. her şey böyle…