antagonist yani karşıt güç, düşük şuur seviyesinin bir ürünü veya bedelidir. bize olan taarruzu, kusurumuzun, eksikliğimizin bir ihtarı, bir ikazı ve yüzümüze vurulmasından ibarettir.
mesela, şuurun mertebelerini 1 ile 100 arasında farz edelim. şuur basamaklarında yirminci basamağa kadar çıkabildiysek, antagonistimiz veya nefsimiz veya karanlık yönümüz, seksen derecelik kısma el koyacak ve kudreti de ona göre olacaktır. aynı zamanda yirminci basamağa kadar çıkmış olmamız, bizim ondokuz tane karanlık kişiliğimizi aştığımız anlamına gelir.
çoğu zaman antagonist savaşılacak, mücadele edilecek karşıt güç olarak görülür; ancak son derece yanlış ve sakıncalı bir görüştür bu. zira antagonistle savaştıkça ona kendi enerjimizden transfer etmiş, güç vermiş ve onu ayakta tutmuş oluruz. çözüm savaşmak değil, olabildiğince kısa sürede şuur sıçraması yaparak antagonisti aşmaktır. ancak çoğu zaman şuurun kıvama gelmesi belli bir süre gerektirdiğinden, o zamana dek çatışmadan kaçınmak da pek mümkün olmayabilir. işte bu noktada çok dikkatli olmak ve haddi aşmamak lüzumu vardır. eğer haddi aşarsak, şuur sıçraması yalan olur ve bulunğumuz makamda çakılır kalırız. “sizinle savaşanlara karşı allah yolunda siz de savaşın. ancak aşırı gitmeyin. çünkü allah aşırı gidenleri sevmez” (bakara 190)
aslında bu yazının amacı kendi karanlık yönümüze(nefsimize) ışık tutmak idi; ancak kolay anlaşılması için dış dünyadan ve güncel bir meseleden bahsedeceğim: mesela kemalizmi düşünün! kemalizm, toplumsal şuurumuzun tarihi seyrinde zorunlu olarak düştüğü bir antitezdir. onunla çatışıp galip gelmeye çalışmak beyhudedir; çünkü kemalizm bir antagonist olarak varlık sahasına çıkmakla, aslında bize eksikliğimizi, kusurumuzu ihtar eder. burada esas olan eksik noktaları tespit edip, şuur sıçraması yoluyla bunları gidermektir. işte o zaman kemalizm, tuzun suda eridiği gibi eriyip yok olacaktır. yoksa kemalistleri hapse tıkmak, öldürmek, onlara şiddetli düşmanlık yapmak veya başka türlü yöntemlerle silmeye çalışmak faydasızdır ve haddi aşmaktır. unutmayalım; haddi aşanlar iflah olmazlar.
aynı prensibi iç alemimizdeki kişisel seyrimizde de uygulayabiliriz. kendimizle kavgalı olmak, negatif yönlerimizle boğuşmak iyi bir fikir değildir; zira tersinden veya düzünden ilgimizi yönelttikçe onları yaşatmış oluruz. onların farkında olmak ama üzerinde durmamak, arı kovanına çomak sokmamak en iyi yoldur. bu şekilde devam ettikçe, o negatiflikler zaman içinde kurumuş yaprak gibi kendiliğinden dökülüp bizi terk edeceklerdir.