suret kaydında kalmak insanın en büyük esaretidir. eğer insan sadece görünen bir cesetten ibaret olsaydı, bu tavrın yanlış bir tarafı olmayacaktı. örnek: hayvanlar…
bakın hayvanlara! ne kadar tasasız yaşıyorlar. yiyip, içip, üreyip zamanı geldiğinde de ölüyorlar. ama insan öyle değil ki!
insanın hakikati ruhtur ve bu beden, ruh için yalnızca bir avatardır. (bkz: ruh/#57425159) dolayısıyla, bizim kadında çok daha başka bir şeyler aramamız icap ediyor. ruha dair bu arayışı başarıyla sonuçlandıramazsak, bizim için hayvan mertebesine kadar düşme tehlikesi söz konusu olacaktır; hatta daha da aşağıya.
“yoksa sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetini dinleyeceğini, yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? onlar ancak hayvan gibidirler. hatta yolca daha da şaşkındırlar.”(furkan 44)
peki kadın nedir?
kadın bence hakikat okulunun diplomasıdır. tabii önce hemen belirteyim ki, hakikat okulu deyince aklınıza değişik imgeler gelmesin. şu yaşadığımız hayat var ya! içinde yaşadığımız şu dünya; işte o, görmesini bilen için bir okuldur. gayeler gayesine, hakka, ancak bu okulda öğreneceklerimiz ile varabiliriz. zaten dünya okuluna gönderiliş sebebimiz de budur. allah’ı bilmek ve bulmak için gereken yeterliliği ancak dünya okulunda alacağımız eğitimle kazanabiliriz.
şu hayat içinde başımıza gelen her şey bu eğitimin bir parçasıdır ve hiçbiri tesadüfi değildir. başımıza her ne gelirse bilin ki, bizim o hadiselerden almamız gereken dersler, çıkarmamız gereken sonuçlar vardır.
gereken kıvamı tutturanlar, tüm dersleri başarıyla verirler ve sonucunda en büyük maksada yol bulurlar; hakka kavuşurlar, vuslata ererler.
her hakikatin bir de sureti vardır. hakka vasıl olmanın zahir boyutundaki karşılığı sevgiliye ulaşmaktır. hakikate ulaşan için artık sevgili, hakkın ona bakan yüzüdür, hakkın ona tecellisidir, ona görünmesidir.
işte bu yüzden hz. peygamber, “dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; namaz, kadın ve güzel koku” buyurmuştur.
çünkü daha önce limonu tatmış olan kimsenin “limon” kelimesini duyar duymaz ağzının sulanması gibi, o üç suret ve sembol de, onu doğrudan hakkın vuslatına atıyordu. Bu noktada kolayca anlaşılacağı üzere, namazın bir sureti, bir de hakikati vardır; keza kadının ve güzel kokunun da. neticede suretler, zahirde kalanların, taklit ehlinin nasibi olmaktadır.
bu minvalde, mecaz hakikatin köprüsüdür denilmiştir. ancak şartlar tamam olmadığında, bırakın köprülüğü, mecaz/suret hakikat önünde en büyük bariyer de olabilir.
sonuçta, meyvenin kabuğunu hayvanlar, içini de insanlar yer.