MUSA’NIN ÂSÂSI

moses-rod3

hz. süleyman, cinler ve bütün mahlukat üzerindeki tasarrufunu ilahi âsâ ile gerçekleştiriyordu. her ne kadar bu âsâ zahir planda bildiğimiz bir ağaç parçasından ibaret olsa da, ona asıl gücü yükleyen ve şarj eden insanın kendi iç alemindeki âsâdır.

insandaki omurga spritüel boyutu itibariyle bir çok harikuladeliklerin kaynağıdır. her bir omurda bir tür enerjetik kilit vardır ki, sebebi kötü ahlak sonucu burada biriken karanlık/zulmani tortulardır. ahlaki dönüşümle veya bazı özel usullerle omurga yolu temizlenirse, omurga dibinde uyuyan spritüel yılan uyanır ve baştaki bıngıldak kemiğine kadar yükselir ki, bu hadise “aydınlanma” tabir edilen olgunun hakikatidir.

piramitlerin basamaklı yapısı veya üçgen yapılar omurganın sembolleridir. piramitin üstündeki göz ise alındaki üçünce göze işaret eder. yılanın yükselmesi ile bu üçüncü göz aktive olur ve sahibine çok üst yetenekler sunar. o kimse adeta tanrılaşır, kendini öyle hisseder. buraya kadar anlatılanlar dark side/karanlık yolun usulleri idi.

ruhun karanlık yüz ilimlerinin belki de dünyada ilk defa zuhur ettiği yer kadim mısır’dır.(muhtemelen evveliyatı da vardır ama şimdilik tetkik imkanımız yok)

ruhun karanlık yüzü ve onun marifetinin aslî sahibi ise deccaldır.

batı dünyasının da ruh köklerini takip edersek, önce antik yunana, oradan da eski mısır’a ulaşırız.

aydınlık/nurani yolda ise süreç tam tersi istikamette gelişir. bıngıldak kemiğinden giren nurlar omurga boyunca aşağı iner. bu iniş yılana/nefse rağmen ve onu ezerek ve sindirerek gerçekleşir. omurga boyunca sakin olan bu nur sütunu ilahi âsâdır ve sahibine kerametler, mucizeler ve olağanüstü yetenekler sağlar. dış plandaki ağaç değnek bunun maddi uzantısı, hariçteki yansımasıdır.

yılan/nefs, nurun temasıyla mesh olur ve dönüşür. mesela hz. süleyman’ın yılanı bir kurtçuğa dönüşmüştür. ancak bu kurtçuk, hz. süleyman’nın ölümü üzerine nur sütununu kemirerek tasarrufu ortadan kaldırmıştır.

“ne zaman ki süleyman’a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. yalnız bir kurtçuk yere dayandığı asâsını kemiriyordu.”(sebe 14)

hz. musa ise çok cellalli bir peygamberdi. elbette onun nefsi de terbiye görmüş, arınmıştı. dolayısıyla allah’a isyan etmek noktasında bir ağaç parçası kadar ölüydü. lakin allah’ın düşmanlarına karşı ise korkunç bir ejderhaya dönüşüyordu.

“âsâ, Musa’nın dayandığı nefsine işarettir. Yani, Musa (a.s) fizik bedeninin hareket ve fiillerinde ona dayanıyordu. o, nefsini güzel bir şekilde yönettiği ve riyazetle eğittiği için nefsi emirlerine itaat ederdi. Nefsi, Musa’nın izni olmadan kendi hayvani fiillerinden uzak dururdu yani bağımsız içgüdüsel yönelimleri açısından bir âsâ kadar ölüydü. ancak, musa hasımlarına karşı koymak için nefsini serbest bıraktığı zaman o bir yılana(yok edici, öldürücü güce) dönüşüyor, onların uydurdukları yalanları birer birer yutuyor, iddialarını çürütüyordu.

Musa’ya verilen âsâ, İsa’ya verilen eşek ve son peygambere verilen burak gibi. Çünkü, her Peygamberin hatta diğer insanların bir bineği vardır, o da kendisinin hakikâti olan ruhu taşıyan hayvani nefsidir ve hayvani nefs, baskın sıfatına göre o mananın temsilcisi olan hayvanlardan birine nispet edilir ve o hayvanın adı kendisine verilir.” (Muhyiddin-i Arabi, Tevilat-ı Kuran)

ŞEYTAN

iblis4

kötü karakterin olmadığı bir film, dizi düşünün. herkes iyi olsun, her şey güllük gülistanlık olsun. emin olun rating sıfıra yakınsar.

en heyecanlı dizi veya filmlerde kötü karakterler olağanüstü kabiliyetli, çok zeki, karizmatik insanlardır. baş iyi karakteri sürüm sürüm süründürürler, ona nice acılar yaşatırlar. ancak filmin sonunda “kötü” mağlup olur ve hak yerini bulur.

insanlığın dünya macerasını da, bir tv dizisi gibi düşünebiliriz. şeytan baş kötü karakterdir ve iyi karakterler olan evliya ve peygamberleri ve onların bağlılarını istidat limitlerinin son noktasına kadar zorlayarak, bir nevi onların tasfiye/saflaştırma işleminde katalizör rolü oynar ve demirin ateşte kızdırılıp, çekiçle dövülerek saflaştırılması gibi saf maden cüruftan arındırılır.

ve şeytana uyup adaletsizlik ve zulme razı olan insanlar belli olur. buğday bir tarafa, saman bir tarafa ayrılır.

işte burası kritik bir noktadır çünkü tasavvufi ekoller meseleye farklı farklı yorum getirirler.

1-vahdet-i vücud(varlığın birliği) ekolüne göre şeytan, sadece dizi içinde kötü bir karakterdir. gösterim sona erince ve “the end” yazısı ekranda belirince(kıyametin kopması) artık şeytana “kötü” denilemez. çünkü o sadece yönetmenin ve yapımcının kendine verdiği rolü elinden geldiğince iyi oynamaya çalışmıştır. aksi durum, erol taş’ın erzurum’a yaptığı ziyaret esnasında halk tarafından taşlanması kadar abes olarak görülür.

“allah-u teâlâ iblise:

– “kıyamete kadar lanetim üzerine olsun..” ( 38/78 ) dedi.

“kıyamete kadar..” ( 38/78 ) buyurulması da, yine hasr(sınırlama) ifade eder..

kıyamet günü geçtikten sonra, iblis’e lânet yoktur..

z i r a :

– kıyamet günü..

dediğimiz din günü, tabiî zulmetin hükmü kalkar..

bu manaya göre iblis: ilâhî huzurdan, ancak kıyamet gününden önce kovulur
ve tard edilir..

zira onun, aslî durumu bunu gerektirir..

onun aslının iktizası ise.. tabiî engellerdir.. ruhun ilâhî hakikatlerle tahakkukuna
engel olur..

amma, bundan sonra.. tabiî durumlar, kemalât cümlesinden sayılır..
ona lânet yoktur, sırf yakınlık vardır..

ve.. o zaman iblis, önce olduğu gibi, allah katında bulunan ilâhî yakınlığa döner..

bu ise.. cehennemin zevalinden sonra olur..

çünkü: allah-u teâlâ’nın yarattığı her şey, elbette önceden bulunduğu hale dönecektir..bu asalet durumu, kat’îdir..”(abdülkerim ceyli, insan-ı kamil)

2- vahdet-i şuhud(görülenlerin birliği) ekolü ve onun baş temsilcisi olan imam-ı rabbani’ye göre şeytan sadece film içinde(dünya hayatında) rol icabı bir “kötü” değil gerçek bir kötüdür. bu değerlendirme farkı iki ekol arasındaki marifet ayrılığından kaynaklanmaktadır.

vahdet-i vücud ehline göre kainat esma-i ilahiyenin doğrudan billurlaşmasıdır. bu durumda iyi ile kötü, hayır ve şer arasındaki fark sadece bir bakış açısı ayrılığından öte gitmez. ne diyor lord sidious? “good is a point of view anakin…”. dolayısıyla bu bakış açısına göre, peygamberler allah’ın cemal, lütuf isimlerinin bir görünümü iken, şeytan da onun celal ve kahır isimlerinin bir temsilcisidir.

ancak imam-ı rabbani âlemin, ilahi isimlerin kendilerinden değil onun gölgelerinden oluştuğunu söyler ve varlığın hakikatinin “yokluk” olduğunu ve bütün şerlerin aslının da “yokluk” olduğunu belirtir. bu durumda önümüzdeki dünya tablosu tümden değişmektedir.

çünkü karanlık bizatihi bir varlık olmayıp, ışığın “yokluk” halinden başka bir şey değildir. keza, zulüm de adaletin yokluk halidir. varlıkta yokluğa en yakın dolayısıyla en şerli olan mahluk da, “insanın nefs”idir. çünkü o aslen var olmadığı halde kendini müstakil, bizatihi bir varlık zannetmektedir yani külliyen bir ilüzyon içindedir.

peki sadede gelirsek bütün bunlar nasıl bir sonuca yol açıyor?

evet kainat prodüksiyonunun yapımcısı ve yönetmeni, senaryo gereği dizisi içinde iyi karakterler de, kötü karakterler de oluşturmuştur, lâkin kimseyi belli bir rolü oynamak için zorlamamıştır. mesela, dizi içinde mutlaka hırsız karakterleri vardır. ama hırsızlık rolünü almak isteyen kimseler bunu kendi iradeleri ve seçimleri ile tercih etmişlerdir ve cebredilmemişlerdir.

yani iyi olan kendi tercihi ile iyidir,

kötü olan kendi tercihi ile kötüdür.

dolayısıyla seçimlerinin sonuçlarına katlanacaklardır. bütün negatifler de, “yokluk” neviinden olduklarından suç tamamen kişinin nefsine kalmaktadır. çünkü allah mutlak varlıktır ve onda hiçbir şekilde yokluk kavramı söz konusu değildir tabiatıyla o sırf hayırdır ve bütün hayırların kaynağıdır.

ilaveten, en öz olarak şeytanı “varlıktaki karanlık yön ve prensip” olarak tespit ve teşhis etmek gayet yerinde olacaktır sanırım.