MALAYANİ

mal3

hayat iç içe daireler gibidir. evvela en içteki kişisel dairenin hakkını vermek gerekir. ancak ondan sonra bir dış daireye sıçramak mümkün olacaktır. onun da hakkını verebilirsek bir dış daireye daha sıçrama hakkı kazanırız.

bu kurala uymayan kimseler şuur olarak güdük kalmaya mahkumdur.

günümüzde çoğunluk bu kuralın aksine davranmaktadır. sanki tüm kişisel sorunlarını çözmüş, iç dengelerini kurmuşçasına dış dairelere burnunu sokmaktadır. senin ne işin var dünya politikası ile hatta türkiye’nin uluslararası politikası, güvenliği şusu busu ile…

tüm bunlarla ilgilenmek, insanı yapabileceklerini de yapmaktan alıkoyar. sonuçta boş boş her telden çalan kifayetsizler ordusu türer.

amerikalıların bu konuda güzel bir atasözü var: “bir köle, özgürlüğüne kavuşmayı düşlemez, kral olmayı düşler”. ne güzel tespit etmişler insanın çok önemli bir zaafını. bir köle için özgürlüğüne kavuşmak amacı pratik bir hedeftir. pek çok çalışma, gayret ve fedakarlık gerektirir. bu aynı zamanda bir kişisel gelişim hükmüne girer onun için. oysa kral olma hayali, ona uyuşturucu neviinden sahte bir tatmin verip olduğu pozisyonda kitler. ileriye doğru bir adım dahi atmasına izin vermez.

gece gündüz haber takip edenler, akıllarınca büyük gördükleri kimselerle vehmi bir ortaklık peydah edip, kendilerini önemli hissederler. ego tatmini yaşarlar. günlük hayatları ise vasatın altındadır halbuki.

bir aşçının vazifesi, haber takip etmek, politika konuşmak vs. değildir. onu büyük yapacak olan aşçılığındaki hüneridir. tüm gayretini kendi işine verse. dünya mutfaklarını araştırsa, büyük aşçıları takibine alsa vs. eninde sonunda bu şahıs bir patlama yapacak ve aşçılığı ile toplum içinde, hatta belki dünya kamuoyu önünde sivrilecektir. her beşeri alanda bu böyledir.

her insanın vazifesi önce iç alem dengelerini kurmak; sonra ailesi ile ilgilenmek; sonra kendi mesleğinde, alanında en iyi olmaya çalışmaktır. başka hiçbir şey onu ilgilendirmemelidir.

demokrasinin en önemli dezavantajlarından biri de söz konusu hikmeti doğası icabı çiğneyip yerle bir etmesidir. politik çıkar odakları taraftar edinmek için yoğun propaganda yaparlar. avamın zaten sığ olan aklını iyice berbat ederler. sonuçta kendi cürmüne bakmadan yorum yapan sayısız kifayetsiz türer.

kendini bu tuzaktan kurtaramayanlar ömür boyu bilinçsizce yaşarlar ve öyle de hayatları son bulur. iman ve marifet yolunda harcanması gereken koca bir hayat heba olup gider.

HİLE

hile3

hile yapan aslında en büyük hileyi kendine yapmaktadır ama farkında değildir.

hilekarlık, üçkağıtçılık, kaypaklık, yalan dolan insan denen canlının en büyük hastalıklarından biridir.

niçin biliyor musunuz?

çünkü varoluşta “adl” ismi her an hükmünü yürütmektedir. ecnebinin dediği gibi, “there is no free lunch”.

eğer bir şey istiyorsan mutlaka onun bedelini ödemelisin. karşılığını ödemediğin hiçbir şey sana gelmez. aksi kesinlikle mümkün değildir.

nasıl ki markete gidiyoruz, istediğimiz şeyi alıp bedelini kasada ödeyip çıkıyoruz, aynı şekilde bu hayatta istediğimiz her ne varsa, gereken bedeli en başta ödemeliyiz. en kolay ve ucuz yol budur. o bedel; emek, gayret, çaba, irade, sabır, hüsnüzan, dua, ibadet, zikir, tesbih, ilim, tefekkür, diyalektiği işletmek vs. olabilir.

eğer hile hurda yolunu tutarsak, icap eden bedeli ödemekten kaçamayız. fatura döner dolaşır, eninde sonunda önümüze konulur. hem de tahsilat, tefeci faizi üzerinden yapılır.

arada birilerini dolandıran tipler çıkar bilirsiniz. bunları yeren kadar öven de olur. hatta kimileri imrenir bunlara, “kerizleri iyi silkelemiş, helal olsun” falan derler. halbuki kuralımız basittir: aldığın her şeyin bedelini mutlaka ödeyeceksin; öyle veya böyle…

varsa iyiliklerin, hakkına girdiğin tüm insanlara pay edilecek maneviyatta. yoksa, onların negatifliklerini yükleneceksin. bu anında gerçekleşen bir ödeme-dengeleme mekanizmasıdır ve otomatik işler.

bir de total maliyeti var hilekârlığın…bu hayatta amaç, iman ve marifet basamaklarında yükselmek iken, o şahıs henüz karanlık bir aşamada takıldı kaldı…sonraki şuur basamaklarının tüm getirilerinden mahrum bırakıldı. halbuki oralarda sonsuz bilinç hazineleri mevcut idi. antik çağlarda borcunu ödemeyeni, köle pazarında satıp borcu öyle kapatırlarmış. bilinç düzeyinde de üçkağıtçıya aynen öyle yapılır. üzerine tüm negatifler yüklenip, ebediyen emmarenin kölesi haline getirilir.

gerek bireysel gerekse toplumsal planda mekanizma hep bu şekilde işler. mesela fetö’nün halini hepimiz gördük. belli bedelleri ödemekten kaçmak için hileye başvurdular; ama gün geldi yine hesabı faiziyle acı acı ödemek zorunda kaldılar. bir de üstüne tüm dünyayı üzerlerine yıktılar. hilekârların hepsinin sonu böyle olur. hem hesabı cebren ödetirler hem de dünyayı başlarına yıkarlar.

içi dışı bir olan, dürüst olan kimse ise aheste aheste gider; ama sağlam gider. onun yıkılması, dünyasının üzerine çökmesi asla söz konusu değildir.