GIYBET

Hyena1

“ey iman edenler! zannın çoğundan (doğruluğundan emin olmadığınız konuda fikir yürütmekten) kaçının! muhakkak ki bazı zanlar suçtur! tecessüs etmeyin (merakla başkalarının özel hayatını araştırmayın)! kiminiz de kiminizin gıybetini yapmasın! biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? bundan tiksindiniz! allâh’tan korunun! muhakkak ki allâh tevvab’dır, rahıym’dir.”(hucurat 12)

gıybet yani birilerini arkasından çekiştirmek islam’da en ağır suçlardandır. şaşıracaksınız ama gıybet, zina yapmaktan bile daha büyük bir günahtır.

gıybetin toplumda yaygınlaşıp, normalleşmesi, onu suç olmaktan çıkartmıyor. ama bizler tam aksi yönde zanna düşmüşüz.

peki allah neden gıybet etmeyi ölü eti yemeye teşbih etti, hiç düşündünüz mü?

bu meseleyi açıklayabilmek için bir kısım ön bilgilere ihtiyacımız olacak.

daha önce bir çok yerde izah ettiğim üzere, fizik bedenimizin bir tür enerji formunda eşleniği vardır ki, bu enerjetik yapı, nefs bedenimizdir.

nefsimizin enerji doğası gereği, sahip olduğu bir titreşim frekansı(zikri) vardır. tüm diğer hayvanlar da aynı enerji bedene sahiptir ve her bir hayvanın enerji bedeninin kendine göre sabit bir titreşimi ve buna bağlı olarak da bir huyu, davranış modeli söz konusudur. bunun değişmesi mümkün değildir.

ancak sahip olduğu yüksek bilinç sebebiyle, insanın enerjetik bedeni ve huyu/ahlakı sonsuz bir değişkenlik özelliği gösterir. yani bir insan çalışmakla ahlakını değiştirmeyi başarırsa, enerjetik bedeninin titreşimini değiştirmiş olacağı gibi, tasavvufi bir teknikle enerji bedenin titreşimini değiştirirse, ahlakını da değiştirmiş olur.

enerji bedenin titreşimi yükseldikçe huylar güzelleşir, ahlak latifleşir hatta fizik beden bile bundan tesir alır ve daha orantılı, dengeli hale gelir, sıhhat artar. esasen hastalıklar bile, son tahlilde, bizim kötü ahlakımızdan kaynaklanır.(işin bir vechesi itibariyle) çünkü bu enerjetik yapı aynı zamanda bir nevi bedenin işletim sistemidir. bedendeki proseslerin eşgüdümünden sorumludur. enerjetik yapıdaki bir çatlak veya virüs(matrix’teki ajan smith gibi cinni programlar) en sonunda fizik bedene hastalık olarak yansıyacaktır.

tabiattaki hayvanların tamamını bir skala üstüne yerleştirebiliriz. çünkü her birinin enerji bedeni farklı frekansta titreşir. vahşi, yırtıcı ve kaba hayvanların enerji bedeni düşük frekansta titreşirken, latif hayvanlarınki bunun tersidir.

insan ne derece kötü ahlaka sahipse enerji bedeninin frekansı o denli düşük mertebede karar kılar. ahlakı eşdeğer hayvanın ahlakına benzer. köpek gibi ısırır, yılan gibi sokar, acı verir…

işte gıybet dediğimiz büyük günah insanı o denli süfliyata çeker ki, manevi olarak en yırtıcı, leş yiyici, etobur hayvanlar seviyesine indirir. artık o kimse, nefsi itibariyle yırtıcı bir hayvan seviyesinde karar kılar.

diğer yandan, gıybet yapan kimse, arkasından çekiştirdiği insanların tüm spritüel pisliğini mıknatıs gibi kendine çeker. bu hadisenin misali suretini rüyada veya keşifte(durugörüde) görecek olsaydık, dedikodu yapan kimsenin bir leş yiyici, ölü eti yiyici mesabesinde olduğunu görecektik.

SINIRSIZ GÜÇ

lamba2

biz, kişisel gelişimcilerin amerikan pazarlama teknikleri ile sundukları saçmalıkları bir tarafa bırakıp işin aslına nazar edelim.

böyle bir şey mümkün müdür?

sonsuz, sınırsız güce ulaşmak insan için mümkün müdür?

bir insan, bir günde, bir birim iş yapıyor olsun. eğer on insan bir araya gelip, günde on birim iş yapıyorlarsa organizasyondan, teşkilattan söz edemeyiz. çünkü organizasyon başarıldığında, iş bölümü ve uzmanlaşma sebebiyle verimlilik artışı kaçınılmaz bir sonuçtur.

on kişilik organizasyon kimi zaman yüz, hatta bin ayrı ayrı kişinin yapabileceği işin üstesinden gelebilir. esasen bu noktada sınır koymamız bile doğru değildir.

demek olağanüstü işleri başarabilmek için, tek bir fert olmaktan çıkıp mutlaka bir organizasyona katılmamız gerekiyor. tek kişilik kimliğimizden soyunup, daha büyük bir yapının dişlisi olmayı kabul etmemiz icap ediyor.

organizasyonların, teşkilatların türleri, çeşitleri, yerine göre alanına göre saymakla bitmez. ama şurası kesindir ki, hepsinin belli bir alanda, belli bir hedefi vardır. dolayısıyla hepsi sınırlı birer yapıdırlar.

bir organizasyon düşünün, varlığın tamamını içine almış ve tek bir toz zerresi dahil hiçbir unsuru hariç bırakmamış olsun.

işte kainat a.ş. veya devlet-i aliyye tabir edebileceğimiz böyle bir yapı mevcuttur ve her an bizi kendine davet etmektedir.

üyeliği hem çok ucuz ve çok cüzi sermaye gerektirmektedir, hem de çok pahalıdır. nasıl mı?

bir kez “la ilahe illallah” veya bir kez “la havle ve la kuvvete illa billah-allah’tan başka güç, kuvvet ve davranış sahibi yoktur” demek üyelik için yeterlidir ve söyler söylemez derhal sonsuz, sınırsız bir gücün eli haline dönüşürsünüz. ama bu sözleri sadece laf olarak değil hakikatiyle söyleyebilmek, son derece yüksek bir şuur gerektirdiği için de, o denli pahalıdır.

çünkü insan kendi cüzi varlığından geçmek istememekte, bilakis o cüzi varlığı ile beraber güce kavuşmayı arzu etmektedir.

işbu yol, deccalların, firavunların, nemrutların karanlık yoludur.

gücün karanlık yüzüdür.