KÖTÜLÜK

a-quotes-epicurus-religion-atheism

klasik tasavvuf ehlinin dünya görüşünü vahdet-i vücud felsefesi belirler ve onlara göre fâil’e buğzetmek caiz değildir. “fâile değil ancak fiile buğzedebilirsin” derler. o yüzden klasik tasavvuf ehli yaptığı yanlışlıklar karşısında suçluya gereken cezayı vermek gerektiğini elbette inkar etmezler ama asla ve kat’a o şahsa kin, nefret, düşmanlık beslemezler ve şahsına, zatına karşı hoşgörülü olurlar; inancından, görüşünden bağımsız olarak.

neden böyle davrandıklarını hâlâ anlamadıysanız daha açık söyleyeyim: bu kainatta tek bir fiil ve tek bir fâil olduğunu düşünürler ki doğrudur. yani gördüğümüz tüm fiiller ve hareketler, tıpkı bir filmdeki gibi, aslında ayrı ayrı fiiller olmayıp bütündür ve tek bir fiilden ibarettir. bu fiilin fâili de tekdir. her isim ve her cisim ve her resim(görünüm) altında faal olan haktır derler.

bu görüş onların tevhid anlayışının bir gereğidir; çünkü allah’tan bağımsız ikinci bir varlığa cevaz vermek şirke girmek olur ve allah’tan ayrı bir varlık ikinci bir ilah manasına gelir. surette çakılı kalmış şekilciler, vahhabiler, selefiler bu sözleri idrak edemezler zira idrakları yetersiz olduğundan söz konusu mantığı kademe kademe yürütüp son noktaya kadar ilerletemezler. iç tutarlılığı sağlamak için her noktada mantık son noktasına kadar götürülmelidir.

bakmayın siz bugünkü vahhabi ve selefilere. onların sığ görüşleri ile bırakın bir medeniyet inşa etmeyi, çadır devleti bile kurulamaz. ortaçağ islam dünyasının felsefi arka planını tamamen vahdet-i vücud felsefesi oluşturmaktadır. insanlar bunu bilseler de, bilmeseler de bu böyledir; çünkü söz konusu felsefenin kokusu sanatın her dalına, kültüre, hatta günlük hayata kadar sinmiştir. tabii ki, muhalif görüşler de her zaman varlığını sürdürmüştür ve yer yer de etkili olmuşlardır.

imam-ı rabbani hazretlerinin ortaya koyduğu tasavvufi görüş ise bambaşka bir dünyanın kapısını bize aralar. bu zat “asıl ve gölge” ve “yokluk” kavramlarını ortaya koyarak işin rengini tümden değiştirmiştir.

eskilerin adem(âdem değil, üzerinde uzatma yok) dediği “yokluk” kavramını anlamak önemlidir. mesela matematikteki sıfır rakamı buna örnektir. sayı değeri olmamasına rağmen yine de bir rakamdır ve vardır; ama başka bir cihetten bakarsanız da yoktur. yine tüm olumsuz manalar, biz günlük hayatta aksini düşünsek de, yokluk neviindendir. örnek: karanlık bir varlık değildir sadece ışığın var olmaması halidir; zulüm, adaletin yokluğundan ibarettir; cimrilik, cömertliğin yokluğudur; cehalet bilginin yokluğudur vs…

işte bu bilgiyle tevhid ilkesini zedelemeden alemdeki tüm olumsuzlukların sübutunu(kararlı var oluşlarını) ispat etmek mümkün olmaktadır. bu minvalde insanın hakikati nefstir ve nefs bir karanlıktır, cehalettir. tüm kötülüklerin merkezidir. mahiyeti yokluk olan bir varlıktır. bu sebeple insan, “enel hak-ben hakkım” diyemez; ama demeyince de ikinci ve ayrıca bir varlık ispat etmiş olmaz. dolayısıyla da şirke girmemiş olur. yine aynı sebebe istinaden allah’a asla kötülük, adaletsizlik ve şer yüklenemez; çünkü allah mutlak varlıktır ve tüm hayırları toplar. şerler yokluğun üzerinde kalmaktadır.

“sana gelen her iyilik allah’tandır. başına gelen her fenalık ise nefsindendir” (nisa 79)

ancak buradaki inceliği de gözden kaçırmayalım. şerrin yüklenicisi olmak bakımından hakka isnatta bulunamasak da, her şeyin yaratıcısı o’dur; zira yokluk bir şey yaratamaz. yokluk sadece ilimdeki bir varlıktır, vücudu yoktur. ancak şerri yaratmak şer değildir, tercih etmek şerdir. mesela eroini yaratmak şer değildir ama bunu içmeyi tercih etmek şerdir. bu meseleyi iyi anlamazsak mecusiler mertebesinde kalırız ve zihnimizde iyilik tanrısı ve kötülük tanrısı kavramı oluşur veya şeytanı bir tür kötülük tanrısı gibi algılarız. bu devirde mecusi mi olur demeyin. bu incelikleri anlamayan kimseler iç alemlerinde mecusidirler. ortalık mecusiden geçilmemektedir.

işte bu noktada, klasik tasavvuf ehlinin öngördüğü “fâile değil, fiile buğzedilir” prensibi çökmektedir ve insan kendi seçimi olmak bakımından kötülüğe, şerre, inkara düştüğünde rahatlıkla bizatihi suçlanabilmektedir.

dikkat edin! marifetteki bir değişiklik dünya görüşümüzü toptan nasıl değiştiriyor.

KÖTÜLÜK” üzerine 32 yorum

  1. Sayın İsnetus bazen kendi kendime çok düşündüğüm zaman yanlış düşüncelere ve vehimlere kapılıyorum, resmen bu vehimler idrakimi kapatıyor, vaktimi boşa harcatıyor, boş yere kendimi sıkıyorum, içim daralıyor, birkaç hafta böyle geçiyor sonra birden gözüm açılıyor kendimi düzeltiyorum ama kalıcı olmuyor kısa sürede başka vehimler yüzünden tekrar boş işlerle uğraşmaya başlıyorum, canım hiç öğüt dinlemek istemiyor. İnat ediyorum bazen yanlış oluğunu bildiğim halde. Düzenli mesnevi be kuran okumaya çalışıyorum düzenli namaza başladım ama zihnim hep boş düşüncelere vehimlere dalıyor, ilerleme kaydedemiyorum, ne yapmamı önerirsiniz

    Beğen

    • Sihirli çözüm yok maalesef. Herkes aynı yollardan geçer. Nefs ve şeytan hakimiyetini öyle kolay kolay bırakmaz. Kaybettiği mevzileri karşı saldırı ile tekrar ele geçirir. Biz de en az onlar kadar inatçı olmalıyız. Düştüğümüz zaman üzerimizdeki tozları silkip, yara beremizi pansuman yapıp tekrar savaşa girişeceğiz. Bazı mevziler için binlerce kez savaşa girdiğim oldu benim. Kaybettim ama kendimi toplar toplamaz tekrar saldırdım. Asla yılmadım, pes etmedim. Ama şeytanlar resmen yaka silkmeye başladılar benden. Mao’nun uzatılmış savaş doktrinini uyguladım.

      Kendi kendime şöyle bir karar aldım: Şeytan ve nefsin orduları beni onbinlerce kez yenseler de, mücadeleye devam edeceğim. Asla yılmaycağım. İsterse elime hiçbir şey geçmesin. Son nefesime kadar, kanımın son damlasına kadar savaşacağım…

      Galiptir bu yolda mağlup.

      Liked by 1 kişi

      • Allah razı olsun, yaşadığım sıkıntılarım sadece bana ait olduğunu sanıyordum galiba☺ Söylediklerinizi uygulamaya gayret edicem.

        Bu şiir bana her zaman ümit vermiştir. Paylaşmak istedim gerçi zaten biliyorsunuz.
        Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır. En sevdiğim kısmı.

        Beğen

      • Zahiri savas tekniklerine ilginiz de bununla mi ilgili? Sun tzu olsun falanks olsun. Mesela alkol yasagi entrynizde degindiniz seyin(acik nokta birakmak) enfusi karsiligi kaizen mi?

        Beğen

      • Bâtında sürekli savaşanın, zahirdeki taktik ve tekniklere ilgi duyması gayet normaldir. Çünkü her ikisi de son tahlilde insan unsuruna yöneliktir.

        Evet düşmanı kesinlikle çember içine alıp çaresiz bırakmamak gerekir. Bir kaçış noktası bırakmak doğru olacaktır. Kendi nefsim ve şeytanım için dahi hep bu taktiği kullandım. Mücadeleyi zamana yaymak ve kademe kademe ilerlemek gerekir. Aksi halde direnç çok yoğun olacağı için başarısız olunur.

        Yeri gelmişken bir falanks sahnesi koyalım:

        Liked by 1 kişi

      • Amacım o değildi, Sezai Karakoçu çok severim ama şiirün daha anlaşılır ve vurgulu videosunu bulamadım. Ben siyasi tarafından çok şiiri, mana olarak beğeniyorum, bana mücadelenin ve imanın nelere kadir olduğunı hatırlatıyor.Yanlış anlaşıldıysam affola.

        Beğen

  2. Hz. Mevlana “Kisasta hayat vardir” ayeti ile acikliyordu, suclulara ceza verilebilmesini. Bir de klasik tasavvuf ehli boyle dusunur demissiniz, ama bu biraz da cebrilik degil mi? Cuzi irade kabul ediliyor sonucta.

    Beğen

  3. Tasavvufdaki yokluk kavramı anlaşılamıyor.Neye göre yokluk.Allah’ın mutlak varlığına karşı yokluk mümkün.Ama 3 boyutlu maddi alem içinde maddi bilincim içim 3 boyutlu alem var.Nerden bakıyorsun neye göre yok diyorsun.Bu önemli.Fail fiilinden dolayı bizzat suçlu olmasa cehendem niye var.Allah bizzat zalimleri cezalandıracağını söylüyor Kuran da defaten.Hem şeytan niye kötülük tanrısı olsun ki. Şeytan davetci sadece. Uyarsın uymazsın sana kalmış ki tam bu noktada özgür irade sorumluluğu başlar.Uyarsan da sonuçlarına katlanırsın.Denklem basit aslında.Tek irade diye birşey sorumluluktan ve cezadan bahsedilen bir alemde nasıl mümkün olur. Her birey özgür iradesi neticesinde o kadar sorumlu.Kuran niye hesap gününden bahsediyor.Hesap gününde fail fiilinden sorumlu tutulup ceza almayacak mı.

    Beğen

    • Evet madde var ama mahiyeti yokluk. Niçin? çünkü yoktan var edilmiş. Allah için böyle bir hüküm mümkün değil. O ezeli, ebedi ve bâki. Diğer kısımlar ise sistematik düşünce. Mantık silsilesini iyi takip etmek gerekir.

      Liked by 1 kişi

  4. Aciz yaratıklar olmamız beni korkutuyor. İnsanların başına gelebilecek felaketler beni korkutuyor. Bazen yaşamaktan bile soğutur insanı. Mesela bir insanın bir uzvunun kopması, kemiklerinin kırılması o acıyı hissetmek, işkenceler vs.. Hepsinin varlığı beynimi kemiriyor. Bunlar bir insanın başına gelmese bile fiziksel olarak mümkün olması beni çok korkutuyor. iktidarsızlaştırıyor, hedefsizleştiriyor yaşama sevinci dumura uğruyor. Dünyadaki maddelere, elementlere karşı daha dayanıklı olsaydık acaba nasıl olurdu

    Beğen

    • normal bir insanda gaflet ve bir tür nefsani emniyet duygusu vardır. bu gaflet bir parça aralanınca insanın ilk duygusu dehşet olur. her an başına her türlü olayın gelebileceğini fark eder. ancak bu sadece gafletin ilk perdesinin kalkması sonucudur. daha sonraki perdeler de kalkmaya başlayınca, varlıkta tesadüfe asla yer olmadığını ve her olayın ancak sonsuz kuvvet ve kudret sahibinin tasarrufu altında cereyan ettiğini gözlemler. üstelik o zat sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. dolayısıyla bu idraka ulaşan kişi, tekrar emniyet hissine kavuşur. mü’min’in bir manası da emin ve emniyette olan demektir.

      ancak açıktır ki, her türden belalar ve musibetler yine de insanların başına gelebilmektedir. bunun sebebi de karmadır. kişinin geçmişte(hatta gelecekte) yaptığı negatifliklerin diyetidir veya o negatifliklerin limit değeri geçmesiyle madde aleminde tezahür etmesidir. bu noktada kişi suçu kendinde aramalıdır.

      geçmişi anladık da, insan gelecekte yaptığı yanlış bir işin bedelini niçin ödesin diye düşünebilirsiniz. evet biz zaman kaydındayız ama ilahi bilgi ve evrensel bilgi işlem merkezi olan levh-i mahfuz, bu kaydın dışındadır. evren, varoluşunun başından sonuna kadar ilahi ilimde tek bir andır; tek bir kare filmdir. dolayısıyla üzerimize inen hüküm, bizim totalde değerlendirilmemizin bir sonucudur.

      bela gelmez hak yazmayınca,
      hak yazmaz kul azmayınca.

      beladan korunmanın en önemli vesilesi istiğfardır. bu sebeple bir müslüman aksatmadan her gün 100 defa estağfirullah çekmeli ve kendindeki negatiflikleri sildirmelidir. imkan olduğunda 200 veya 300 adet çekmek daha güzeldir. istiğfar eden kimseler çoğu sıkıntıdan ucuz kurtulurlar. bir kısım sıkıntıların çekilmesi ise mukadderdir. onlar ilahi terbiyenin bir gereğidir ve herhangi bir yolla kurtulmak mümkün değildir.

      Liked by 1 kişi

      • “Bunun sebebi de karmadır. Kişinin geçmişte(hatta GELECEKTE) yaptığı negatifliklerin diyetidir veya o negatifliklerin limit değeri geçmesiyle madde aleminde tezahür etmesidir.” Aklıma Batıda bazı muamelelerle karşılaşan Türklerin aynı muameleleri ya da yorumları diyim Suriyelilere yapması geldi, Suriyelilerin de(hepsi değil(beslediği sokak kedileri için savaş ortamını terk etmeyen Suriyeli duydum) hayvanlara yaptığı merhametsiz muameleleri görünce… tabi kendi düşüncem ne kadar doğru tartışılır…
        Allah zulmetmiyor, insanlar kendi elleriyle yaptıkları ya da niyetlenip içinde sakladıkları potansiyellerin karşılıklarını çekiyorlar anladığım kadarıyla…
        Ha bi de Mevlana hazretlerinin Mesnevisinde geçtiği gibi Allah bazı çok sevdiği çok özel kullarını açlık, acı filan yaşatıyor gaflete kapılmamaları, eğitmek için…

        Beğen

      • Estagfirullah veya benzer zikirlerde, sayiya odaklaninca derinligini, manayi yitiriyorum. Pismanlikla söylenen bir estagfirullah yeterli degil midir? Bunun kabul edilmedigini düsünüp tekrar tekrar söylemek vesvese degil mi? 100lerce estagfirullah zikredilecek zamanda daha fazla okuyup, ögrenmek veya faydali bir isle mesgul olmak daha degerli degil mi?

        Beğen

      • Şeytanın vesvesesine kurban gitmişsiniz.

        Sayı olmadan disiplin sağlanamaz. Manayı başlangıçta düşünmek sonra çekilen estağfirullaha odaklanmak yeterlidir. Tüm zikirlerde bu şekilde yapılır. Daimi olarak manayı düşünmek hem zorlayıcı hem gereksizdir.

        Günlük çekilen esatağfirullah’ın asgari sayısı 100’dür. Ben çoğunlukla onun kat kat fazlasını yaparım. 500’den aşağı pek düşmem. Bazı özel günlerde 5000 yaptığım da olur.

        Estağfirullah’ı çok sayıda söylememiz, kabul edilmediğini düşünüp tekrar etmemiz şeklinde değildir. Hatta öyle bir düşünce anlamsız ve yersizdir. Estağfrullah, negatif enerjileri yok eden bir yayın yaptırır (yıkıcı dalga girişimi). Ne kadar çok tekrar edilirse, o kadar çok temizlik yapar. Evi bazı günler beş dakika, bazı günlerde ise elli dakika temizlediğimiz olur. İkisi arasında temizlik farkı olmuyor mu? Elli dakika temizlememiz, temizliğimizin Allah tarafından kabul edilmediğini düşünüp işi uzatmamız yüzünden mi oluyor?

        Liked by 1 kişi

      • Leyla hanim, tespih veya zikirmatik kullanmayi da deneyebilirsiniz. Benim isime yaramisti(tespih).

        Beğen

  5. “Tomarın birinde, riyazet ve açlık yolunu, tevbenin ve günahlardan
    dönüşün rüknü kılmış… Bir günahkâr, riyazet çekmeyince ve aç durmayınca, tevbesi kabul olmaz,
    demişti. Tomarın birinde de demişti ki: “Riyazetin faydası yoktur. Bu yolda cömertlikten başka kurtulacak cihet bulunmaz.” Tomarın birinde de demişti ki: “Senin açlığın da, cömertliğin de, mabuduna karşı şirk koşman olur. Gamda olsun, rahatta olsun, tevekkül ve teslimden başka, amellerin hepsi hile ve tuzaktan ibarettir.

    Şuraya kadar sayılan amellere dikkat edilmiştir ki, hepsi de süluk yolunda elzem ve ehem olan şeylerdir. Mesela tevbe lazımdır. Hem de yaptıklarından nedamet duyup rücu etmek, bir daha yapmamaya azm-ü cezm göstermek ister. Sonra sehavet, her dinin, her tarikatin icabıdır. Hasislik ise, kötü huyların başında gelir. Sonra tevbe, riyazet, sehavet, tevekkül ve teslim gibi hareketlerde bulunabilmenin ancak tevfik-i ilahî ile müyesser olduğunu bilmek gerektir. Onları ben yapıyorum diye nefsine kudret isnat eylemek, gizli şirkte bulunmak demektir. Her hususta azim ile beraber tevekkül, sa’y ile birlikte teslimiyet lazımdır. Şöyle temsil edilebilir ki, bunlar adeta tıbbi ilaçlardır. Bir insan hastalanınca onu muayene eden doktor, hastalığın iktizasına göre reçete yazar, o reçete eczaneye götürülüp yaptırılır; kullanan hasta da iyileşir. Kemal sahibi olmayan insanlar da manen hastadırlar, hem de hastalıkları muhteliftir. Kendilerini bir manevi doktor, bir mürşid-i kâmil muayene ederse, hastanın derdine göre ilaç verir. Mesela bir şahıs gayet cimri, dini dinarından ibaret, pintilik illetine müptela… İşte onun ilacı cömertliktir. Bir diğeri mesela oburdur. Yemekten, içmekten ve yatıp uyumaktan başka düşündüğü yok… Bunun ilacı riyazettir, oruç tutmaktır. Başka birinde mesela benlik var, kibir var. Ben yapıyorum, ben ediyorum diye adeta, “Kul fiilinin halikıdır” demeye kadar çıkıyor. Bunun ilacı da, o gizli şirkten perhiz ettirmektir. Birisi de bir iş yapmak istiyor, teşebbüse davranıyor. Fakat muvaffak olabilir
    miyim, olamaz mıyım, kazanır mıyım, kaybeder miyim, diye mütereddit… Bir adım ileri, iki adım geri atıyor. Bunun ilacı da tevekkül ve teslimiyettir. Anlaşılıyor ya. Bunlar şahsa ve mizaca göre kullanılacak ahlaki ilaçlardır. Bu
    ilaçlardan birini seçip diğerini inkâra kalkışmak mesela eczahanelerdeki karbonatlar dursun da, diğer ilaçların hepsi satılsın demek gibi olur. (tahirül mevlevi mesnevi şerhi)

    biz şeriati nerden öğrenicez? hadislerin bağlamı yoksa aynı şey mesnevi için de geçerli. yaptıklarımızın bir işe yarayıp yaramadığını da görmüyoruz. namaz kılmışsın kılmamışsın aynı bir değişiklik yok.

    “birbirine aykırı düşen yollar insanlara kolay görünmüştür de herkes kendine bir din seçmiştir. O din o kişiye can kesilmiştir. Eğer Allah’ın kolaylaştırdığı yol doğru bir yol olsaydı, her yahudi, her ateş tapan Allah’tan haberdar olurdu, Allah’ı tanırdı”

    gözümüzün önündekilerle neler yapmamız gerekiyor bunu bilmek lazım çünkü elde başka bir şey yok. benim için mesnevinin tamamı bu hikayedeki 12 tomar gibi.

    ” Sulûk esnasında dervişin kulağı, Hakk’ın gayrisini işitmeye; gözü bâtıl şeyleri görmemeye muvaffak olabilirse, onlara mukâbil başka şeyler işitir ve görür. Şu kadar ki gerek halvete çekilip kendi âleminde bulunmak, gerek halk arasına karışıp insanlarla düşüp kalkmak birer devâdır, sâlik derdine göre tabib-i mânevi bulunan mürşid-i kâmil tarafından tatbik edilir. Bunları kitaplarda okuyup da nefsine tatbike kalkışmak, eczaneden kendi kendine ilaç alıp da kullanmak gibidir. Hekim olmayan bir kimsenin tıp kitabında gördüğü için alıp kullandığı bir ilaçtan, zannederim ki, menfâat yerine mazeret ve sıhhate mukâbil bir maraz husûle gelecektir. Yahudi vezirin bu tavsiye ile yapmak istediği çıfıtlık ve o tavsiyeyi mutlak surette yapması, müridlerin istidâdını dikkate almaması idi.
    ” (tahirül mevlevi)

    “Bunlar şahsa ve mizaca göre kullanılacak ahlaki ilaçlardır.” ben ne bileyim hangisi işe yarar…

    Beğen

  6. Bu şiiri yazan hiç sahtekar olabilir mi. Yazılanlara göre Necip Fazıl’ın kumar oynadığı olmuş. İşte o Necip Fazıl’ı örnek verip, tasavvufî Necip Fazıl’ı görmezden gelirseniz asıl sahtekarlık bu. An bu an kardeşim. Seyri sülûk de dönüşümdür zaten, bitmeyen olgunlaşma.

    Özet: Necip Fazıl cezbeli bir gece ehliymiş. Mesnevî’deki fil hikayesini hatırlayıp ona göre karar vermeyi öneririm.

    Beğen

  7. isnetus düzinelerce kitap okumak adamı Allah ehli yapmaz. Yazıp karaladıklarından anlaşılan hakikate dair en ufak bir kırıntı sahibi bile değilsin, kokusundan zerre bile alamamışsın.

    Beğen

    • Bu yorumun sahibi daha sonra mesaj atıp yorumunun silinmesini istedi. Ancak ben bunu nefsime bir ikaz olarak kabul edip silmeyi kabul etmedim.

      Beğen

      • 😀

        Davud bey. Asl bu adamların önünde düğme iliklemek gerekiyor. Ama günümüz dünyasında dervişe saygının ölçüsü tartışılır ki zaten dervişi bilen yok. 3 dervişinden 4’ü melami çünki.

        Beğen

      • madem nefsine ikaz kabul ettin bunu, yazarak neden herkese gösteriyorsun. sadece senin bilmen yeterli değil mi? övgü mü bekliyorsun?

        Beğen

      • Belki Davud bey en azindan bunun belirtilmesini istemistir. Sonucta silinmesini istedigine gore bir pismanlik var ortada. Isnetus da “kabul etmedim” dedikten sonra nedenini aciklamis.

        Beğen

  8. Hakikate malik olan Zat’en biz olamayız, olduğumuzu iddia etmemeliyiz ve edenler de sahip olmak adına bunu ifade etmemiştir.

    Beğen

  9. Selam. Rüyamda cezbeli bir tevhid zikrinden sonra İmam-ı Rabbani Hazretlerini ayna olarak gördüm. Kendisine baktığımda o aynada kendi suretimi gördüm.

    Ardından sohbetini dinlemeye geçtik. Ömrümde böyle bir sohbet ve böyle bir rüya görmemiştim; teşekkürler

    Beğen

Yorum bırakın