KADER VE TESADÜF

levh2

tesadüf veya rastlantı denilen kavram esasen bizim algı kapsamımız dışında kalan bölgeyi tanımlamak babında kullandığımız üstünkörü bir yaftadır, cehaletimizin örtüsüdür. gerçekte şu alemde tesadüfe yer yoktur.

tasavvufi açıdan da baksanız, materyalist açıdan da baksanız bu böyledir. faraza elimizde aşmış bir bilgisayarımız olsaydı, bir bilardo topuna vuran ıstakanın temas bölgesi, açısı, topa aktardığı enerji, sürtünme vs. tüm değişkenleri hassas bir şekilde hesaplayabilir ve diğer topların dağılımını %100 kesinlikle bulabilirdik.

evrenin başlangıcında büyük patlamayı da aynı minvalde düşünürsek, kainatın sonuna kadar her bir olay, zincirleme bir reaksiyonun sonucu olarak aslen bellidir.

bir de buna hür insan iradesinin aktif müdahalelerini ilave edersek dinamik bir model elde ederiz. böylesine karışık bir modellemeyi insan aklı idrak edemez. ancak kozmik bilgi işlem merkezi(levh-i mahfuz) tüm hesaplamaları anında yapabilir(allah seriül hisap’tır yani hesapları çabuk görücü). yine aynı sebepten dolayı insan gaybı bilemez denmiştir.

işter bizler nispeten hür iradeli varlıklar olarak bu dinamik sisteme her an müdahalede bulunuyoruz, niyetlerimiz, sözlerimiz ve fiillerimizle. son derece tabii olarak da, onların sonuçlarını yaşıyoruz. ne gelirse başımıza kendimizden geliyor.

hatta size daha da ötesini söyleyeyim. şu anki tercihlerimiz yalnızca geleceğimizi değil, geçmişimizi de belirliyor. zira ilahi bilgi işlem merkezi zaman üstü çalışıyor.

sistemde bir böceği ezmek bile gelişigüzel cereyan etmez. mutlaka bir manası vardır. geçmişte veya gelecekte, belki de sadece bozuk bir niyetimizin bedeli olabilir. çünkü bir hayata kastetmek sistemde tanımlanmış büyük suçlardandır ve sonuçlarıyla yüzleşmek üzere böyle bir fiile cebredilmiş olabiliriz.

bu anlamda başımıza gelen çoğu hadise kaçınılmaz ve zorunludur. çünkü onların tohumlarını geçmiş veya gelecekte kendi ellerimizle toprağa biz attık. elbette neşvü nema bulacaklardır, açmış çiçekler veya dikenli çalılar olarak.

o halde içinde olduğumuz an üzere, bütün gücümüzle şerlerden kaçınmalı ve hayra yönelmeliyiz. hayır peygamber ve evliyanın emrettikleri, şer ise onların nehyettikleridir.

KADER VE TESADÜF” üzerine 39 yorum

    • Estağfurullah. İnsanları aydınlatabilme gibi bir pozisyonda olduğumu düşünmüyorum. O vazife tasavvuf büyüklerinin işi. Biz sadece elden geldiğince onları anlamaya çalışabiliriz belki.

      Bana,” isnetus@yahoo.com ” adresinden ulaşabilirsiniz. Sorularınıza bildiğim kadarıyla cevap vermeye çalışırım.

      Beğen

  1. Selamlar,

    Öncelikle kaleminize sağlık. Hakikate aç şekilde okuyorum yazdıklarınızı. Küçüklüğümden beri ,gerçek islam şudur budur, tavırlarına karşı hep tasavvufa, osmanlıya meylederdim. Neyse çoğu yerde “la ilahe” ile ilgili yazılar okudum. Sizin ve Ahmed Hulusi gibi zatlarin yazilarini takip ettim.

    Şöyle bir anlayis seziyorum. Bir sistem var, biz ölüm sonrasi ve oncesinde mutlu olmak icin sistemin kurallarina gore davranmaliyiz Şekillere dikkat etmeliyiz çünkü sistem doğru yapilan ibadeti zikri anlar vs. Bu anlatilis tarzinda Allah sanki cansiz ve iradesizmis gibi, her seyi doga sistemine atfediyormus gibi geliyor. Mesela ibadet arapca olmali diyoruz, kibleye dogru olmali diyoruz vesaire. Allahin bir sistemi var ve Allah cansiz bir seye mudahale etmiyor, ama kurdugu bir duzen var biz bu duzene gore yasamaliyiz benim anladigim sizin anlattiklarinizdan Ben artik Turkce dua ederken acaba Allah anliyor mu(hasa) duam kabul olacak mi? ya sisteme gore yapmamissam gibi vesveselere kapiliyorum. Acikcasi muhatap olarak rahmetli bir tanridan cok, bir sistemmis gibi dusunerek muthis bir olum sonrasi korku meydana geliyor.

    Yorumunuz ve açıklamanızı merakla bekliyorum
    Sevgilerle..

    Beğen

    • Bu yolda çalıştıkça her geçen gün ilim ve marifet seviyeniz artacaktır, arttıkça da o tür sıkıntılar kendiliğinden izale olacaktır, merak etmeyin. Bunlara fazla takılmadan çalışmalara devam etmek lazımdır çünkü siz gereken idrak noktasına yükselinceye kadar ne söylenirse söylensin fazla bir katkısı olmaz. kişi ifrat ile tefrit arasında mekik dokur tâ ki, iki zıttı aşıp bir üst hakikate yükselme olgunluğunu kazanıncaya dek.

      Bu dünya darül hikmettir(hâkim ismi tecellisi), öteki alem ise darül kudret(kadir ismi tecellisi). Bu dünyada her iş hikmetle belli bir düzene ve tertibe göre yapılmak zorundadır. Böyle olmasaydı O’nu hâkim ismi yönünden tanıyamazdık, dünya hayatı da varlık sahasına çıkamazdı çünkü hikmet perdeleri olmasa, her işin failinin hak olduğunu herkes görse, ona itiraz etmek yıkım getirirdi. Mesela çocuğu hastalıktan ölen bir anne, ah vah eder mikrobu suçlar. Eğer onun çocuğunu alanın gerçekte hak olduğunu görseydi ve itiraz etseydi alem helak olurdu, allahu alem.

      Beğen

      • Selamun aleyküm,
        Yazılarınız tasavvuf kitaplarının trailerı tadında geliyor bana. o yüzden çok beğeniyorum, yalnız yetersiz olduğumdan dolayı mı, ya da bazı bilgileri hak etmediğimden veya kaldıramadığımdan mı bilmiyorum, bazı yazılarınızı okuyunca aynı vesveseler bana da geliyor, şu dua ederken sistem filan… bu yüzden sapmaktan çok korkuyorum, panteizm gibi geliyor… tevhidin idrakında çıldıracak gibi oluyorum (galiba idrak de edemiyorum) zaten ondan çok korkuyorum. tevhidi düşününce, vahdeti vücud bununla da zatıyla ilgili vesveseler geliyo sanırım, çok stres oluyorum. diyorum hz Musa (a.s.)ın çobanı gibi bu bilgileri kaldıramıyorum herhalde, uzaklaşıyor muyum diyorum… Normalde de vesveseli biriyim, daha çok ve zor vesveseler geliyor sanki.
        Dindeki ibadet şeklindeki disiplin standartlarını bi açıdan anladığımı sanıyordum, hani nesillerden nesile din-ibadet şekli her yeni gelenin uydurmasıyla yozlaşmasın, sapmasın diye, sünnetten ayrılmayalım diye, anlatabildim mi bilmiyorum…
        Allah’ım affetsin, Allah’ım yolundan ayırmasın.

        Beğen

      • Aleyküm Selam,
        Anlayamadığımız şeylerin üstünde durmaya gerek yoktur. Zamanı gelince o bilgiler zaten kendiliğinden bize açılacaktır. Anladığımız kadarını yapsak bize yeter. İdrak aydınlandıkça vesveseler yavaş yavaş sönecektir. Bilhassa yolun başında çok ağır vesvese halleri yaşanabilir; bu normaldir. Sabırla ve disiplini bozmadan çalışanın mükâfâtı büyük olur.

        Korku, endişe, evham vs. hallerinin hiçbirine itibar edilmez; üzerinde durulmaz. Şeytan ve nefs kasıtlı olarak en hassas dmarımıza basacaktır. Buna rağmen onlara onlara olumlu veya olumsuz mukabelede bulunulmaz. Sakin bir şekilde yola devam edilir.

        Kendi kendimize iç konuşmalara girmek yok; yalnızca Mesnevi üzerinde derinleşmeye çalışmak var. Aklımız kalbimiz hep onunla meşgul olmalı.

        Beğen

      • Ben farklı bir tarikata mensubum. Sürekli Mesnevi okumak benim için uygunsuz olur mu?

        Beğen

  2. Selamun aleykum.

    17 yaşında bir gencim. Elhamdulillah ibadetlerimi yapmaya calışıyorum. Arkadaslarimin onerisiyle risale-i nur okuyorum. Soyle bir sorunum var. Aklim bir turlu vesveselerden kurtulmuyor. Kitaplarda veya aklimda ne kadar delil ispat olursa olsun, tatmin olamiyorum. Mektubat-i Rabbani okumami onerenler var. Benim derdime ne derman olur?

    Beğen

    • Aleyküm selam. Çalışmalarınıza devam eder ve mümkün mertebe vesveseleri umursamaz iseniz zaman içinde yavaş yavaş durulursunuz, merak etmeyin. En büyük ilaç sohbettir. Hep iyi, salih, tecrübeli, birikimli insanlarla beraber olmaya çalışın. Bir şey konuşmanız gerekmez, onların yanında olun yeter. Böyle yaparsanız gelişiminiz çok hızlı olur.

      Beğen

      • Yanıtınız için teşekkürler. Öyleyse yeni sorular ortaya çıktı şimdi.

        Çalışmalara devam derken, tam olarak ne kastettiniz? Bu iş kitaplarla olur mu? Olursa hangisiyle olur? Olmazsa bu zamanda sohbet edilebilecek zat kaldı mı? Kaldıysa kim?

        Tekrardan hürmetlerle..

        Beğen

  3. “Cenab-ı Hakk’ı taleb eden, her şeyi kendi mürşidi bilir. Bütün eşyadan dersini almaya çalışır. Uyanık olur. Eğer sadık olursa Allah’a vasıl olur. Yoksa bin mürşid bir araya gelse bile, bu adamı vuslata erdiremez.” demiş imam-ı şarani hazretleri. Yani siz samimiyetle elinizden geleni yapın.

    Liked by 1 kişi

  4. Selam,

    Yazilarinizi surekli takip ediyorum. Ben daha once tasavvuf hakkinda fazla bilgiye sahip degildim, bu konuda bir seyler okudugumda da pek anlamiyordum. Sizin yazilarinizi okuyunca diger yazilari da biraz daha iyi anladigimi hissediyorum. Allah razi olsun.
    Benim kafami karistiran bir sey var. Bu yazida basimiza gelen olaylari dusuncelerimizle, yaptiklarimizla bizim cagirdigimizi onlara gore bir karsilik aldigimizi anliyorum. Baska bir yazinizda tasavvuf ile yukselmeye ve nefsini yenmeye baslayan insanlarin turlu belalar ile sinandigini okumustum. Bu acidan bakinca bir insan basina gelen felaketin test mi oldugunu yoksa yaptigi/yapacagi bir hata yuzunden mi oldugunu nasil anlayabilir?

    Beğen

    • Aleyküm Selam,
      Aslında intihan/sınama kavramı bizde bir parça yanlış anlaşılıyor. Onu terbiyenin bir gereği olarak düşünmek daha doğru. Yani bir komutan düşünün, askerlerini istenen performansa ulaştırmak için ölümüne koşturuyor, süründürüyor, dağa tırmandırıyor, yanlış yapanı da ceza olarak ekstra zorluklara koşuyor vs…Dikkat ederseniz burada komutanın tek amacı askerlere eziyet etmek değildir. O sadece vatan savunması için gerekli kalifiye personel elde etmeye çalışmaktadır.

      İşte aynen bu şekilde, RAB(yetiştirici) bizleri marifet(Allah’ı bilmek ve tanımak) mertebesine çıkarmak için belirli bir eğitim sürecinden geçirmektedir. Dünya hayatı, bu eğitimi aldığımız bir okuldur. Dolayısıyla hayatta başımıza gelen her şey eğitimimizin bir parçasıdır. Eğer onlardan gerekli dersi alırsak, sınıflarımızı bir bir geçip, diplomamızı alırız. Ters bir iş yaparsak da, cezaya çarptırılıp ekstradan bir zorluğa katlanmamız gerekebilir.

      Son tahlilde hayat okulunda karşımıza çıkan her olgu, eğitimimizin bir gereğidir. Onların test/sınama veya ceza olup olmadığı, sadece bir bakış açısı farkıdır. Özde bir farklılık yoktur. Çünkü insan zaten düşe kalka öğrenir. Başka türlüsü de mümkün değildir.

      Beğen

      • Bana kızmayın ama hiç eğitimden geçirmedikleri,sınamadıkları,imtihan etmedikleri ne olacak peki sayın isnetus?? burda rahat rahat boş beleş yaşıyorlar ahirette de cennete kurulacaklar( imanlı oldukları için). büyük haksızlık doğrusu ama kimi kime şikayet edeceksiniz işte…tek dileğim bu dünyada dert, acı görmeyenler, dertsiz kedersiz imtihansız rahat rahat zevkü sefa içinde yaşayanlar ne kadar ibadetleri olursa olsun cennet yüzü göremesinler inşallah.Ancak o zaman ilahi adalete inanırım

        Beğen

      • Dertsiz, kedersiz, zevk-ü sefa içinde yaşamak en büyük bela, en büyük ceza olmasın sakın?

        “Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah’ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”(bakara 214)

        Beğen

  5. Geceyi gündüzün içine sokarsın ve gündüzü gecenin içinden çıkarırsın. Diriden ölü, ölüden diri çıkarırsın. Ve dilediğin kimseyi hesapsız rızıklandırırsın. [3:27]

    Beğen

  6. Sürekli aynı sayıyla karşılaşıyorum.
    Doğduğum gün,doğum saatim,okul numaralarım,saate baktığımda neredeyse hep aynı sayıyı görmem, herhangi bir şeyde o sayıya denk gelmem…
    Sizce bunların nedeni ne olabilir?

    Beğen

      • Evet,mükemmel bir düzen var.
        Allah herşeyin en doğrusunu yaratmıştır.
        Cevabınız 16.yorum oldu.Karşıma hep bu sayı çıkıyor.Belki sayılarla ilgili düzgün bir araştırma yapılmıştır,müslümanlar tarafından.Böyle bir kaynak biliyor musunuz?

        Beğen

      • Öyle şeylerle uğraşmaya gerek yoktur. Aksi takdirde ayrıntılarda boğulup aslı unutursunuz. Asıl mesele iman ve marifet mertebelerinde terakkidir. 16 olsa ne olur, 36 olsa ne olur?

        Beğen

      • Haklısınız.En iyisi uğraşmamak,tevekkül etmek.Yanıtınız için teşekkür ederim.

        Beğen

  7. Şeytan, Cenâb-ı Hakk’a; “Beni sen azdırdın.” dedi. Böylece o alçak, kendi yaptığı işi gizledi, üstüne almadı.
    Hz. Âdem ise; “Biz nefsimize zulmettik.” dedi. Fakat, o, Hakk’ın hik­metinden ve işinden bizim gibi habersiz değildi.
    O, suçu işlerken kendisine güç verenin Hakk olduğunu bildiği halde, edebi sebebiyle, suçu, hâşâ Hakk’a yüklemedi. Kendi üstüne aldı da, lûtfa erişti.
    Tevbe ettikten sonra, Allah, Hz. Âdem’e dedi ki: “Senin işlediğin o suçu, uğradığın o mihnet ve kederleri ben takdîr etmedim mi? Başına gelen o kaza, benim takdirimle değil mi idi? Ne diye özür dilediğin vakit onu gizledin?”
    Hz. Âdem dedi ki:
    “Korktum, edebi bırakmadım.”
    Cenâb-ı Hakk da;
    “İşte Ben de onun için seni bağışladım.” diye buyurdu.”

    Kader ve iradeyi hala anlayamadım. Mesnevi’de böyle bazı beyitler var sanki herkes kukladan ibaretmiş gibi.

    Bu alemde Ömer’in adı puta tapan idi, halbuki “Elest” te onun ismi mümindi.

    “Avam-ı nas için irade-i cüziyeyi inkar küfürdür, makamı yüksek zevat için kabul küfürdür.”

    Bu tip bir soru soran birisine Hz. Mevlana, sen kaderi Allah’ın bilgisi olarak bil de müşkillerin hallolsun.

    sanki bu konu geçiştiriliyor.
    irade var mı yok mu?

    Beğen

    • Çok basit şekilde açıklayayayım size:

      Kainat en başından en sonuna kadar kare kare çekilmiş bir film gibidir ve filmde herhangi bir değişikliğin yapılması mümkün değildir.

      Allah ezelde her şeyi takdir etmiş ve bu bilgisini de levh-i mahfuza yazmıştır. Kainattaki tüm oluşlar bilgi işlem merkezi hükmündeki levh-i mahfuzdaki programa göre cereyan eder.

      Ancak ezelde Allah her şeyi takdir ederken, insanların tercihlerini de dikkate almıştır. Ezel kavramı her ne kadar bizde zamanın en başı gibi bir anlam çağrıştırsa da, gerçekte “ezel” geçmişi, şimdiyi ve geleceği içine alır. Zaman bize göre vardır. Allah için zaman söz konusu edilemez, nihayetinde zaman bile onun mahlukudur.

      Son söz: Allah her şeyi takdir etmiştir, ederken de, tercihleri dikkate almıştır.

      Beğen

      • mesela kimse şu an Suriye’de yaşamak istemez o zaman böyle bir tercihi neye göre, nasıl yaptılar?

        Beğen

      • Tercihlerimizi her an yapıyoruz, yapmaktayız. Mesela iman ve marifet yolundaki her gayretimiz, hem geçmişimizi hem de geleceğimizi olumlu yönde etkiliyor. Her gaflet anımız da, bizi negatifliklerle karşılaştırıyor.

        Bu işler çok fazla akılla kurcalamaya gelmez; zira işin aslı, kaderin tam olarak anlaşılması kalp ve vicdanla olur. O yüzden başlangıçta genel hatlarıyla mevzuyu öğrenmemiz yeterlidir.

        Beğen

      • Allah her şeyi takdir etmiştir, ederken de, tercihleri dikkate almıştır. mı ?
        Allah her şeyi takdir etmiştir, ederken, tercihleri de dikkate almıştır. mı ?

        Beğen

  8. “iman ve marifet yolundaki her gayretimiz, hem geçmişimizi hem de geleceğimizi olumlu yönde etkiliyor.” demişsiniz.

    gayretlerimizin geleceği etkilemesini anlamamız bizim için kolay. sonuçta insan ektiğini biçiyor. peki bu günkü gayretim geçmişimi olumlu yönde nasıl etkileyek? geçmişimi acısı ile tatlısı ile yaşadım bitti. (mi?)

    gaflet bilinçaltımızda biriken negatif tortular ve tıkanıklıklar olabilir mi?

    iman ve marifet yolundaki her gayretimizin geçmişimizi de olumlu yönde etkilemesinden anlamamız gereken bu tortuların temizlenmesi olabilir mi?
    bu gün karar verip yaptıklarımızı da bilinçaltımızda olanlar etkileyip şekillendirmiyor mu?

    bilinçaltımız bizim geçmişimiz ise bilincaltı temizliği de geçmişimizi temizlemek olabilir mi?

    Beğen

    • Evet bilinçaltı temizliği yalnızca kendi geçmişimizi değil, aynı zamanda bize atalarımızdan intikal eden olumsuz genetik mirası da elimine eder. Belki de bu işlem tevbenin hakikatidir.

      Ancak kader bahsindeki bahis farklıdır. Bugünkü gayretim geçmişimi belirler elbet; çünkü Allah zaman kaydında değildir. Beni tümden görür, tercihlerimi dikkate alıp kader tayin eder. Zaman bize var, Allah’a yok.

      Beğen

      • https://isnetus.wordpress.com/2016/11/01/bismillahirrahmanirrahim/#comment-1293

        şu soruya cevap verebilir misiniz? oradaki olay Hızır Aleyhisselamın çocuğu öldürmesi olayı değil. zaten Hızır Aleyhisselam kıssası muammayken artık ‘olabilir, normal’ kategorisine girdi.

        orada yıllar önce birisinin başına gelen bir dayak olayının sebebi olarak bugün “başka” bir çocuğun köpeğe işkence etmesi söyleniyor. İslam’da reenkarnasyon yok, o zaman ne var diye soruyor Mustafa tatçı? Ne var ben de merak ediyorum.

        “Bazı ruhlar bu aleme suçlu olarak indiler”(Mesnevi) Neden?

        “…kolunu tutup bükerek: “bak, şu kolunu ben büktüm, lakin senden başka olmasa, kolunu kim bükerdi? hâlbuki bükülüyor. niçin? bu “niçin” e cevap yok” “neden aşk var, neden sefalet var, neden zevk var? neden kahır var? niçin? niçin? cevap yok, değil mi? on beş yaşında bir kız yirmi yaşında bir civan. pekâlâ. civan bu kızı alsın, mesut olsunlar. lakin hayır. oğlan attan düşer, kız çıldırır. niçin? yine cevap yok. şimdi bu acuze neye yaşıyor? benim de hayatımda ne zevk var? hiç. böyle iken civan ölür, kız çıldırır. ben ve acuze yaşarız. asıl garibi neresinde? bunun neden böyle olduğunu bilen yok. yok. yok. “bu acuzeye acıyorsun. bana acıyorsun. onun kızı çıldırmış, pekala, ama benim ruhum, benim kainatım, benim. çıldırdı. lakin çeşm-i beşer zevkin de mihnetin de ednasını görür”(Amak-ı Hayal)

        Beğen

    • Baba ruhtur. Ancak başlangıçta ruh nefs mertebesine kadar inmiş ve onun hükmüne girmiştir. Ruhun nefsani renkten kurtulması bir nevi fena veya ölümdür. Dolayısıyla rüyanız hayırlıdır ve terakki ettiğinizi gösterir.

      Beğen

  9. Fenafillah olma taktikleri verwn site vardı 😀
    Böyle teknikler var mı?
    Ölümden sonra hayatın olduğunu yakinledin mi?

    Beğen

Yorum bırakın