KUR’AN

cinni3

tüm peygamberler tek bir soydan gelirler. hz. ibrahim’den sonra bu aile ikiye ayrılmıştır. ishak a.s. israiloğullarının babasıdır. bu soydan israiloğulları içinde çok sayıda peygamber çıkmıştır. hz. isa bu soydan çıkan en son peygamberdir..

hz. ibrahim’in, hâcer’den olan diğer oğlu ismail a.s ise mekke’de kureyş kabilesinin büyük babasıdır. o soydan bir tane peygamber çıkmıştır.

her peygambere son derece tabii olarak vahiy kendi ana dilinde indirilmiştir.

esasen şu anda yeryüzünde konuşulan dillerin tamamı bozulmuş dejenere dillerdir. kök dil, bugün “süryanice” tabir ettiğimiz hz. adem’in konuştuğu dildir. kök dilin günümüzdeki süryanilerle ve onların lisanlarıyla bir alakası yoktur.

hz. adem’in konuştuğu dil olan süryanice, doğrudan sayının sözelleşmiş halidir. çünkü melekler matematik bir dil kullanırlar, daha doğrusu onlarda her mertebe ve iletişimi belli titreşim(zikir) frekanslarına tekabül eder. hz. adem ve insanla beraber sayısal dil, sözel hale gelmiştir. cifir, ebced denilen ilimler de bahsedilen mevzuyla alakalıdırlar.

“allah adem’e bütün isimleri, öğretti. sonra onları önce meleklere arzedip: eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.

dediler ki: “sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.

allah, “ey âdem! onlara eşyanın isimlerini anlat” dedi. âdem, onların isimlerini meleklere anlatınca allah, “size demedim mi, göklerin ve yerin sırlarını ben bilirim ve ben sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de bilirim” dedi.” (bakara 31-32-33)

mesela, “wordpress.com” ismi dahi biz insanlara yönelik bir ifadedir, bilgisayar ancak onun sayısal karşılığını ve adresini bulup web’de gezinebilir.

eğer hepimiz süryanice dilini biseydik, kuran’ı tüm sırlarıyla kolayca anlar hatta olağanüstü haller dahi gösterebilirdik. ancak gene de iman sahibi olmak ayrı bir şeydir. iblis’in her şeyi bildiği halde imansız olması gibi… zaten kök dili unutmamız/unutturulmamız da bu sebeptendir. insan azmış bir ego sahibi iken, kuran’a erişim sağlaması engellenir. araya aşılmaz bariyerler konulur ki, derin sırlar suistimal edilmesin, şahsi çıkarlar için kullanılmasın…

kök dilde rakam-harf, harf-rakam dönüşümleri zahmetsizce yapılabilirken, bozulmuş dillerde ilahi kudret hariç, bunu yapmak hemen hemen mümkün değildir. o yüzden vahyin indiği dilden başka dile yapılan tercüme korkunç kayıplara neden olur. melekuti iletişim yiter. mesela, ” kul hüvallahü ehad” dediğimizde beynimizden ve kalbimizden yayılan dalgalar ile spritüel ve meleki boyut kapılarını açar ve hem cinni, hem de meleki iletişime gireriz. “de ki, o allah tekdir” dediğimizde ise şifre tutmadığı için kapılar açılmaz ve papağanlık yapmış oluruz sadece. bu ayarlamaları yapabilseydik, dağları bile yerinden oynatabilir hatta unufak edebilirdik. nasıl mı? sadece gereken frekans aralığında belli sözleri tekrarlayarak… meleklere ve cinlere hükmetmek de aynı şekildedir.

peki kalp ölüyse ne olur?

kalp bir modem gibidir, okunan kuran’ı bir tür nurani dalga frekansına çevirip, bizimle melekler arasında iletişim kanalı açar. kalp ölüyse, okunan kuran hedefine ulaşmaz hatta daha kötü bir duruma da yol açar. çünkü kalbin meleki iletişimdeki rolüne paralel olarak, beynin de cinni iletişimde aracılığı vardır. meleki bir açılım olmadan sırf spritüel/cinni bir açıklık, şeytanın istilasına sebebiyet verir.

sonuç?

kuran’ı anlamak için arınmış bir nefs, nurlanmış bir kalp gerekir. arapça bilmekle kuran’ı anlamanın doğrudan bir alakası yoktur.

“temiz olmayanlar ona dokunamazlar”

KUR’AN” üzerine 37 yorum

  1. Kalbi kötü olanların Kuran-ı Kerim ayetlerini okuyarak yaptığı her ibadet kendilerini şeytani güçlere daha da yaklaştıracak (beynin cinni iletişime aracılık yapması nedeni ile)…Dinci olarak adlandırılan ama gerçekte dindar olmayan kesimdeki hırsızlık, tecavüz, kul hakkı yeme, yalancılık gibi ahlaksızlıkların yoğun olması bundan dolayı ortaya çıkmakta…Kalbin tasfiyesi hayati öneme haiz…Önce kalbi tasfiye etmek gerek ve kalbi nasıl tasfiye edeceğimizi bulabilmek…

    Beğen

  2. Sayın İsnetus ekşideki bir entrinizde Allahı bir varlık olarak düşünmemek gerektiğini, Allah yerine düzen demenin daha doğru olduğunu yazmışsınız. Peki bu düşünce Panteizme ait değil mi?
    Hem miraç hadisesinde Peygamber efendimiz Allahla bizzat görüşmedi mi? Allah cc bir varlık değilse sizce bir bilinçten ibaret ama varlık olması için bedeni olması gerekirdi mi diyorsunuz?
    Bu durumda yine müminlerin cennette Allahı görmeleri ve hesap gününde Allahın kullarına sualler sorması nasıl mümkün olacak ki?

    Beğen

    • Hayır meselenin panteizmle alakası yok. O ifadem insanları bir parça da olsa tenzihe yaklaştırabilmek içindi. İşin gerçeği, bizler bırakın Allah’ın zatını, sıfatlarını bile anlamaktan çok çok uzağız ama anladığımızı vehmediyor ve kendi kendimize gelin güvey oluyoruz.

      Evet, Mirac’ta hz. peyganber Allah ile görüşmüştür. Müminler de cennet de görecektir. Mahşer meydanı, hesap-kitap hepsi haktır ve gerçekleşecektir. Ama bunlar bizim hayalimizin ötesinde olan işlerdir. Misali anlatımların hakikatini ancak yaşayınca anlayacağız.

      Yani demem o ki, aslında bildiğimizi sandığımız şeyleri dahi bilmiyoruz ve hayalimizdeki cahilane yakıştırmalardan kurtulabilseydik daha iyi olurdu.

      Liked by 1 kişi

      • Aleyküm Selam,

        Şeytanı şirin göstermeye çalıştığımı düşünmeniz şaşırtıcı…öyle bir niyetim yoktu halbuki:)

        “İnsanlara akıllarına göre hitap ediniz” ölçüsünü hatırlatayım size. Ben de elimden geldiğince ekşicilere bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Kimi zaman insanlara bulundukları seviyenin bir üstünü işaret etmek “tenzih”tir. Mesela bir hadiste bunun açık bir örneğini görebiliriz: Resulullah bir cariyeye Allah hakkında sorar ve cariye parmağıyla yukarıyı işaret eder. Resulullah bu cevabı kabul etmiştir.

        Liked by 1 kişi

  3. hz. musa da çobanı cahilliğinden uzaklaştırmak, tenzihe yaklaştırmak istemişti. oysa rabbi musa’ya “sen karışma” dedi.

    çoban yıkayabileceği bir ayak, pilav yedirebileceği bir ağız yani bedeni olan bir varlık hayal ediyordu. belki de hayalindeki varlık yaşadığı zamanda tanıdığı bir simadır. hz. muhammed’e cebrail’in kıvırcık saçlı tanıdığı bir genç suretinde görünmesi gibi.

    biz O değiliz belki ama o’ndan başkası da değiliz. o “düzen” dediğininizin ortaya ciktığı göründüğü bir kabız sanırım. hacivat ile karagöz’ün perdedeki görüntüsü gibi.

    düzen bizim ruh’umuz biz de o düzenin vücuduyuz desem, çok mu ileri gitmiş olurum? bu panteizm midir? sonuçta düzeni de, vücudu ve kabı da yaratan O.

    Liked by 1 kişi

    • Evet aslında çok güzel bir noktayı hatırlatmışsınız. Hz. Musa’nın çobanı örneğinde olduğu gibi, bir kimse ağır bir “teşbih” haline düşse bile ona müdahale etmemek lazımdır. Yalnız arada şöyle bir fark var. Hz. Musa’nın çobanı o cahillik içinde, müthiş samimiyeti sebebiyle, hakka vasıl olmuşken, bizim “teşbih”çiler ekseriyetle inkâra gidiyorlar. Dolayısıyla da onlara mümkün mertebe sarsıcı bir yaklaşımla müdahale etmek icap ediyor.

      Tenzih-Teşbih dengesini iyi ayarlamak gerekiyor. Bunlar marifet kuşunun iki kanadı gibidir.

      Sırf tenzihe yönelen şuur, Allah’ı ötelerin ötesine atar ve adeta günlük hayattan tahliye eder. Bunun sonucu gaflettir ve yahudi tarzı bir sapmadır. Teşbihin ağır bastığı durumlarda ise, putlaştırma ve hakkı kayıt altına alma sapkınlığı başgösterir. Bu da Hristiyanlık türü bir sapmadır.

      bizi doğru yola ilet,

      daha önce istikamete ulaştırdıklarının yoluna,

      gazaba uğramış ve sapmışların yoluna değil.

      *gazaba uğramışlar= yahudileşmiş bilinçler

      *sapmışlar= hristiyanlaşmış bilinçler

      Liked by 1 kişi

  4. hocam selamlar,

    sadece öte yaşamla ilgili değil günümüz siyasi ve ekonomik yazılarınızı da severek takip ediyorum.

    acaba okumamiz için tavsiye ettiginiz bir kitap listesi var mıdır? yazın boş durmak istemem.

    ikinci olarak da, bir yazınızda tüm ülke gece gündüz kuranı anlayarak okuda da bir şey değişmez demiştiniz.

    sizce tüm ülke günde bir iki sayfa mesnevi okursa ne değişir?

    saygılar

    Beğen

    • Aleyküm Selam,
      Maalesef şu anda elimde öyle bir liste yok. Siyaset, iktisat, sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji vs. üzerine kitapları lise yıllarında yoğun olarak okumuştum. Gençlik çağları çok önemlidir, boşa harcamamak gerekir. Çünkü insanın sonraki çağları, o dönemde atılan temeller üzerine yükseliyor. Gençliğini boş geçirmiş olanlar daha sonraki yıllarda asla kendilerini toplayamazlar.

      Ama size öncelikle bilim felsefecilerini okumanızı önerebilirim. Çok dikkatli bir şekilde Popper, Kuhn ve Feyerabend’ın eserlerini mülahaza edebilirsiniz. Daha sonra Marksizm ve Faşizm’in teorisi ile devam edebilirsiniz.

      Tüm ülke Mesnevi okusa elbette gene bir şey değişmez. Bazı şeyler edeben açıkça söylenmez, sizin anlayışınıza havale edilir. Tasavvuf yolunda kemalat yansıma yoluyla kazanılır. Yani kalp aynasını kemal ehli bir zata çevirerek…

      Liked by 1 kişi

  5. sadece öte yaşamla ilgili değil günümüz siyasi ve ekonomik yazılarınızı da severek takip ediyorum.”

    bu geceden sonra siyasi konulardan biraz daha uzaklaştım. hiç ilgimi çekmedi, çekmiyor.

    öte alemle ilgili yazilariniz ilgimi çekiyor. zaten varlık sebebimiz de bu değil mi? varlık sebebimi anlamadan kime, neye, ülkeye, dünyaya nasıl faydam olsun. bu durumda bu dünyaya yapabileceğim en iyi şey, faydadan ziyade zararımin olmamasi. bu dünya, öte dünyayı anlamak için mi var? yoksa ote dünyayı anlamak için mi bu dünya var?

    herkes böyle mi düşünmeli? hayır düşünmemeli, düşünmüyor da zaten. ama ben böyle düşünüyorum ve kendimle ilgileniyorum.

    Beğen

  6. Hocam, selamlar.

    1-Bundan sonraki adımda ülkenin iç savaşa suruklenecegi, provakasyonlara gelmemek gerektiği yazılıp çiziliyor.

    Siz ne düşünüyorsunuz?

    2- İç savaşın yakın tarihteki sağ sol kavgası gibi üst akıl tarafından tertiplendigi, alem i islama zarar vereceğini düşünüyorsak taraf olmalı mıyız?
    Misal dün izmir’de tartaklanan sela okuyan yaşlı müezzini izleyince nefret doldu içim. çözüm merhamet fakat nasıl?

    3- cuma gecesi sokağa çıkıp vefat edenleri sehit addediyorum. belki de hiç tecrübe etmediğim bir hisle birilerinin şehit olduğuna emin oldum. fakat provakasyon olduğunu düşünüp evde oturanların hükmü nedir? yani insan savaşın bir çözüm olmadığını düşünüyorsa, Allah’in dinine zarar getireceğini düşünüyorsa o da kendine göre cihat etmiyor mudur?
    Örneğin iki müslüman kabile Allahin dini için savaşma iddiasıyla birbiriyle savassa iki taraftan olenler de sehit mi oluyor?

    Allah rızası için sorularimi cevaplayiniz sizi takdir ediyorum. Hayırlı günler

    Beğen

    • Aleyküm Selam,
      1-İç savaş çıkacağına ihtimal vermiyorum.

      2- Üst akıl diye bir şey yok. Her şey tarihin tabii akışı içinde, deterministik olarak cereyan ediyor. Bu gerçeğin din terminolojindeki karşılığı “kader” olgusudur. Her zaman sabırlı, olgun, soğukkanlı ve aklı başında olmak lazım. Duygularla hareket etmek her zaman zarar getirir. Bir suç işlenmişse, kolluk kuvvetlerine suç duyurunda bulunmak gerekir. Onlar kanunlar dairesinde gerekeni yaparlar.

      3- Her şey niyetle kaimdir. Niyet sahih olmadıkça ne çıkıp mücadele etmek, ne de evde oturmak manevi bir fayda getirmez. Niyet tashih edildikten sonra kişi görüşüne göre her iki şekilde de tavır alabilir.

      Liked by 1 kişi

  7. Merhaba, ekşide aktifsiniz şu aralar, güzel oluyor sizi okuması.(katılmadığım çokça yazı olsa da:) Kuran müslümanlığı hakkında yazmışsınız. Bence çok sert yargılıyorsunuz.. Bu tek bir akım değil, o kadar yeni de değil. Kimisi hadislere güvenini kaybediyor, bundan dolayı bu yola giriyor, kimisi daha politik sebeplerle bunu mezhepsel bir aidiyete dönüştürüyor.(Türkiye’deki muhafazakar/modern çatışmasının bir uzantısı olarak) Tabi Kuran’ın sofistike bir bilgisayarın/yapay zekanın okuyabilieceği bir mantıksal örgüde yazılmış bir kitap olduğu gizli varsayımı da hatalara yol açıyor.(bir insan tarafından bir ayetin anlaşılmasının zaman alabileceği, hatta hiç anlaşılamayacağı da kabullenilmeli bence) İnsan ufukta ve kendi nefsinde olana açık olmalı daha iyi anlamak için. Ama Tasavvuf gerçekten bu kitaba giden tek yol mu? Benim görüşüm tasavvufun ve hadislerin ilham almak için iyi olduğu, ama bunlara körü körüne tabi olmanın zannın peşinden gitmek olduğu, çünkü arada kaynayan çok.(bu arada Kuran müslümanıyım diyerek tasavvufu şirk ilan edenler zaman içinde vahabi benzeri bir yozlaşmaya da gidebilir, çünkü arka planda radikalizm barınıyor, bir şekilde çözülmesi gereken bir problem bu)

    Beğen

  8. İsnetus bey yazdıklarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum, Allah kaleminize daha da güç versin.

    Beğen

    • Teknik olarak cevap, evettir. Ancak Nübüvvet kemalatının mukaddimesi velayettir. Velayetin cezbe ve sülukunu tamamlamadan o noktaya gelmek pratikte pek mümkün olmaz. Genel manada ise İmam-ı Rabbani hazretlerinin açtığı kapı vesilesiyle hepimiz Nübüvvet nurlarından bir ölçüde istifade edebiliyoruz. Mesela bu blogda dahi siyasi toplumsal konulara dair ortaya konulan çözümler, o kapıdandır. Klasik tasavvufta toplumsal meselelere pek değinilmez; çünkü velayet hususi ve ferdi bir gelişim yoludur.

      Liked by 1 kişi

      • Ne yapalım biz de işin teknik kısmı ile ilgilenip onunla amel ederiz. Bana göre çok gayret edersek fitil ateşlenmeye de hazırsa faydası olur.

        Beğen

  9. Kuran ı Kerim’de “O” zamirinin “Hüve” İngilizcesi “He” olarak geçmesini soranlara nasıl açıklayabiliriz? Ya da açıklayabilir miyiz?

    Beğen

  10. Öğrenciyim.Kaza namazlarım var.Sizce namazı nasıl kılmalıyım?
    Sünnet olan namazların yerine kaza namazı kılsam olur mu?
    Cevap verirseniz çok sevinirim.Bu konuyu araştırdım internette ama emin olabileceğim bir sonuç çıkartamadım.

    Beğen

    • Yazıları istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Ancak “bilim”in modern bir din olarak algılandığını ve her noktada ondan referans almak gibi bir durumumuzun olmadığını da belirteyim. Misallendirmek ise olabilir elbet.

      Beğen

  11. Bilimsel bir şeylerde ilerleyince,mesela farklı bir dili düzgün konuşabilince,zor bir işi başarınca kötü duygularım olabiliyor.Nefsimin etkisini hissedebiliyorum.
    Kendimi beğeneceğimden,kendimi büyük göreceğimden korkuyorum.
    Bunlarla başa çıkmama yardım edecek bir yöntem var mıdır acaba?

    Beğen

    • Haklısınız.Geçenlerde düşünüyordum da yeryüzüne gökdelen inşa ediyorlar,ama sonları yerin altı oluyor.Çadırda kalan da oraya gidiyor,bulutlar arasında kalan da…
      Yanıtınız için teşekkür ederim.

      Beğen

    • Aslinda ilmi sahibine teslim edebilmek benim de cok basaramadigim bir sey, aklimdan tekrarliyorum ama bazen kalbime inmiyormus gibi geliyor. Olumu hatirlayip benligin etkisini belki biraz azaltabiliriz, ama hayret duygusunu nasil artirabiliriz?

      Beğen

  12. Muhyiddin İbn Arabî kaddesellâhü sırrahu’l azîz, Futuhât-ı Mekkiyye’sinde beyan buyurdu ki:

    “Sahabe bizden daha üstündür.” Çünkü onlar, zatı, biz ise ismi elde etmişiz. Biz de onların zata riayet ettiği gibi isme riayet edersek ecrimiz artar. Ayrıca onlarda bulunmayan uzaklık sıkıntısı nedeniyle ecrimiz kat be kat artar.

    Aramızdan bir amel sahibi, Peygamberin sahabesinin ameliyle amel eden kimseye göre elli kat mükâfat alır. Bu ecir, onların ecrinin aynısı değil, bilakis benzeridir. Bu nedenle Hz. Peygamber sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Hatta sizden bile (daha çok olabilir): Ciddi olunuz ve çalışınız.’ Böylelikle sahabe şunu anlamıştır: Kendilerinden sonra öyle insanlar gelecektir ki, onlar, Hz. Peygamber sallallâhü aleyhi ve selleme yetişmiş olsaydı, sahabe onları geçemezdi. Mükâfatlandırma da buradan kaynaklanır.

    İsme riayet etmek ne demek?

    Beğen

    • Allah’ın kimi yerde “biz” zamirini kullanmasını soruyorsunuz sanırım. Allah’ın yedi sıfatı zatına ilave olarak fazladan bir varlıkla mevcuttur. “Biz” zat ve sıfatları beraberce ifade eder. Olayın basit anlatımı budur.

      Liked by 1 kişi

      • iyi akşamlar isnetus.

        “Allah’ın yedi sıfatı zatına ilave olarak fazladan bir varlıkla mevcuttur.” demişsiniz.

        bu kendi zatında planladığı insanı yaratması demek mi oluyor?

        kendi nefsine ayna olacak nefsi yaratması diyebilir miyiz?

        hu=o
        Allah=ben
        Hakk=biz mi oluyor?

        Beğen

Yorum bırakın