İHLAS

dart1

ihlas, saf ve katışıksız olmak demektir; yani yapılan her işte niyete başka şeyler karıştırmadan yalnızca Allah rızasını gözetmektir.

bir insan düşünün, amacına ulaşmak için iyi insan emülasyonu yapıyor. eğer iyi insan olursa, diğer insanların da ona aynı şekilde iyilikle karşılık vereceğini umuyor; ama umduğunu bulamayınca bu tavrından vazgeçiyor.

hedef= dünyada istediklerini elde etmek, insanların onun suyuna gitmesi, egosuna uyumlu davranması.

araç= yardımsever, iyi, dürüst bir görünüme bürünmek ki, insanlar da ona aynı şekilde mukabele etsinler.

sonuç= kurgunun varoluşta işleyen kurallara aykırı olması(bâtıl olması) sonucu çökmesi. kişinin işe yaramayan maskesini çöpe atması.

tasavvufta ise ihlas(katışıksız) olmadan iyi insan olmanın söz konusu olamayacağı öngörülür. ihlasın üç şartı vardır:

1. yalnızca allah için harekete geçmek
2. rıza-i ilahi’den başka bir gaye gütmemek
3. sonucu kaderin hükmü bilip hoş gönülle karşılamak; yani başarısızlık durumunda yeise, başarı durumunda ise gurura düşmemek.

insan bu dünyaya allah’ı bilmek ve bulmak için gönderilmiştir. dünya ve madde alemi, varoluştaki en aşağı yerdir; en katı, titreşimi en düşük boyuttur. dolayısıyla burada zıtlıklar ve çatışmalar yoğundur. çatışmanın yoğun olması ise şuur sıçramaları yapmanın kolay olması manasına gelir; ancak kılıç çift taraflı keser. yükselmek kolay olduğu gibi, tamamen batmak ve skalanın negatif kısmına geçmek de kolaydır.

işte bu sebeple biz her işimizi asıl gayemize(allah’ı bilmek ve bulmak) nispetle yaparız; en basitinden, en karmaşığına kadar her işimizi…mesela yemeği çok acıktığımız için yemeyiz; besmele ile başlayıp marifet yolunda bize gereken enerjiyi almaya niyet ederiz. gezmeye, hava almaya bile çıksak, ” bedenim benim bineğimdir, onu sağlıklı tutayım ki, hedefe giderken tökezlemesin” diye düşünürüz. niyet düzeltme yoluyla tüm fiilerimizi bu şekilde asıl gayeye uyumlu hale getiririz.

tüm bu faaliyetimiz esnasında ne haktan, ne de halktan hiçbir beklentiye girmeyiz. bilhassa maddi beklentiler zehirdir. hakikat ehli asla insanlardan maddi karşılık ummazlar.

sonuca da asla itiraz etmeyip rıza gösteririz. başarı allah’tandır; dilerse verir, dilemezse vermez; o’nun hikmetinden sual olunmaz; o her şeyi yerli yerince yapar. bize başarı nasip etmemişse öyle gerekiyordur.

İHLAS” üzerine 101 yorum

  1. Isnetus merhaba ,
    Ben sizi sözlükten tanıyorum sozluk hesabımı kapattığım icin buradan yaziyorum.. Kardesim sizin yazilariniz bana feyiz veriyor.. Ben bu aralar spritüel sıkıntılardan mustaribim.. Siz ne önerirsiniz ben sizin akliniza guvenirim evelallah.. Bana yardim eder misiniz acilen..

    Beğen

  2. şenlik der ki dünya fânidir fâni…
    iskender, zülkarneyn, süleyman hani?

    ecel pazarından kurtaran canı
    azrail’den mühlet alan övünsün

    ister ihtiyar ol ister nevcivan
    bu dünyada bâkî kalan övünsün

    meraksız,fikirsiz, gamsız her zaman
    bir ömür şâd olup gülen övünsün(Aşık Şenlik)

    son kıta ;

    meraksız, fikirsiz, gamsız mı olalım yani :/
    başaran varsa selam olsun.

    Beğen

  3. Selamün Aleyküm ,

    Dua ederken ALLAH’ım bize yardım veya RABBİM bize yardım et demek arasında bir fark var mıdır?
    Ya da bu iki sıfat arasındaki fark nedir?

    Beğen

    • A.S.
      Rububiyet Allah’ın tüm alemler üzerindeki terbiyecilik, yetiştiricilik, istidatları doğrultusunda hedefine ulaştırıcılık vasfıdır. Bu anlamda O alemlerin rabbıdır. Benim RABBİM ise O’nun benim üzerimdeki terbiye edicilik vasfıdır. “Rabbim” dersek ona bu sıfatı ile yönelmiş oluruz. “Allah” sıfat değil O’nun zat ismidir ve esmanın tamamını kapsar. Yerine göre hepsi ile de dua edilebilir. Karşılıksız ihsanından istiyorsak YA VEHHÂB, Rahmetinden istiyorsak YA RAHMAN, müminlere özel şefkatinden istiyorsak YA RAHÎM vb…şeklinde de dua edebiliriz.

      Liked by 1 kişi

    • İşte bu sebeple tasavvuf, çoğunluğun demokrasisi değildir. Popülarizm peşinde değildir. Tasavvufta davet yoktur. Şeriatte davet vardır. Çünkü tasavvuf herkese açık bir yol değildir. Özel bir alandır. Tehlikeli ve güzel bir yoldur. Davet etmek şöyle dursun, gelen önce kovulur. Bu kovma bir testtir. Her gelen kabul edilmez. (Mahmud erol kılıç)

      Beğen

  4. iş yerinde biri, geceleri deniz kenarında içki içtiğinden bahsediyordu. deniz ve içki… şimdi rayına oturuyor bazı şeyler. tesadüf olamaz değil mi?

    Beğen

  5. bana yapılan ibadetler, okunan kitaplar kendi kendine gelin güvey olmak gibi geliyor. ben varım, sen yoksun o benlikler vehm ü gümandır dense de idrak etmiş değilim. önümde iyi kötü bir sürü olay oluyor. ben bunlarla ne yapacam diye sorunca siz 2700 entryi boşuna mı yazdım dediniz de onlar da kendi kendine gelin güvey olmaya giriyor. Allah var beni görüyor şöyle yapayım böyle yapayım şeklinde. çok basit bir şeyi merak ediyorum ne için varım? bu olaylar ne için oluyor? şimdi bu sorulara mesneviden bir sürü cevap var ama hep kabullenim, varsayım, iman, inanç vs. mesnevi okumaya gene devam da artık apaçık görmek istiyorum beni tatmin etmiyor hiçbir şey başka ne yapılabilir?

    Beğen

    • İnsan kendi gücünü aşan işlere talip olmamalı; elindeki ile kanaat etmeli. Onu bulamayan da çok. Yoksa “sen misin isteyen?” açarlar kapıyı ama kaçacak delik arar sonra müddei. Mesnevi’deki sivrisinek ve bal kavanozu hikayesini bir daha okumanız faydalı olabilir.

      Liked by 1 kişi

      • korkunç bir şey mi bekliyor bizi ne bekliyor? madem var, bir sürü insan gittik gördük diyor. böyle kendi kendimize gelin güvey olmaya ne gerek var?

        ne bekliyor bizden ne amaçla yaratmış?

        Beğen

      • “Sonra, bir gece ben, sizin ayrılık elemenizden mahzun ve müteellim iken; teheccüd namazından sonra söyle gördüm: Siz iki kardeş, o arkadaşlardan biri ile sultan vekilinin yanına gittiniz ki; kendisine hizmette bulunasınız. Bu hizmete yarayanı ayırd etmek işi de, o vekile bırakılmış. O da, her kimi hizmete kabiliyetli görüyorsa, onu hizmete alıyor. O kabul edilenin rengini ve alâmetlerini de bir kâğıda bu arada yazıyorlar.

        Bu üç kişiden ikinizin rengini yazıp hizmete aldılar. Arkadaşlardan üçüncünün rengini yazmadılar ve hizmete de almadılar.

        Bu arada ben size soruyorum:

        -Onun rengini neden yazmadılar?

        Siz de şu cevabı veriyorsunuz:

        -Renk yazma sırasında, yazan kendi yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı; onda çokça düşündü. Sonra şöyle dedi:

        -Onda siyahlık vardır.

        Veya buna benzer bir lâfız kullandı. Ve yazmadı.

        Sübhanellah, sizden yana kalb mutmain oldu. Şunun için ki: Sizi kabul ettiler. Lâkin, arkadaşlardan o üçüncü şahıstan yana gönül elemli kaldı. Şunun için ki: Onu kabul etmediler. Keşke onu da, sultanın hizmetine kabul etselerdi.

        Akıbet hayırlıdır.” (494.Mektup’tan)

        Liked by 1 kişi

      • • Dilberlere âit sırların, başkalarına âit sözler içinde söylenmesi daha iyidir.”
        • Hüsameddin Çelebi dedi ki: “Ey faziletli Mevlâna, beni baştan savma, sen
        sevgilinin sırrını, açıkça, hiç bir şey saklamaksızın söyle.
        • Perdeyi kaldır ve açıkça söyle ki ben, üzerinde gömlek bulunan bir sevgili
        ile buluşmam.”
        • Ona dedim ki: “Eğer sevgili, bütün sırlarından soyunup meydana çıkarsa, ne
        sen kalırsın, ne de maddî varlığın kalır.
        • Arzu et, iste, ama o arzu ölçülü olsun. Bir saman çöpü bir dağı kaldı­ramaz.

        • Bu âlemi aydınlatan güneş yörüngesinden çıkıp, biraz dünyaya yaklaşacak
        olsa, her şeyi yakar, kül eder.
        • Bizim için, o hakîkat sultanının, Allah’ın huzûruna çıkmaya izin yoktur deme.
        Kerîm olanlarla iş görmek zor değildir.”

        Liked by 1 kişi

    • geçmişten baktım da sizi keşfedeli 2 sene olmuş. mesnevi okumaya başlayalı 1 seneyi geçmiş herhalde. hayali ihracattan başka bir şey olmadı. öyle değişik rüyalar filan da görmedim. ne yapayım sizce?

      Beğen

  6. Selamün Aleyküm ,

    Daha önce izlediğiniz ve beğendiğiniz başka filmler var mı ? Ekşide tavsiye ettiğiniz filmi çok beğendim.

    Beğen

  7. selamlar. hocam derealizasyon: etrafa yabancılaşma. depersonalizasyon: kendine yabancılaşma. bu iki hastalığın tasavvufla bir alakası var kesinlikle. çünkü ikisinde tasavvufta çok geçen “firak” var. bu iki problem ne ile çözülür sizce. tıpta doğrudan bir tedavisi yok.

    Beğen

      • hangi ahde
        söylediklerimin manasını bilmediğimi farkettim. bir şeyler konuşup yazıyorum, anlıyorum vs. ama “ne” dedim ben deyince bi cevap bulamıyorum. ne dediğimi biliyorum da anlattığım şeyin kendisinin ne olduğunu bilmiyorum. bir kelimeyi çok defa tekrarlayınca tuhaf gelir ya onun bütün her şeye uyarlanmış hali. ortada bir belirsizlik ve tuhaflık var. bir şeyler oluyor da “ne” belli değil.

        Beğen

      • Bizi Allah’tan ayrı düşüren, koparan, O’nu bize unutturan an’ların bütünü vefasızlıktır.Allah ile olan meşguliyetimizi artırmalıyız. Bu bize açıklanan yollara ters düşmeyen kendi kişisel metodumuz sayılabilecek pratikler de olabilir. Ahir zamanda olduğumuzdan, samimiyetle atılan bir adım, geçmişe nazaran bizi hedefe daha hızlı yaklaştıracaktır. Deriz ya, geçmişte yaşasaydık…Oysa zamanımızın nimeti de bu. Ahir zamanın müjdeli mümini bu sınıftandır. Adımları ayın yüzeyindeki bir zıplamaya eşit sıçrama yaratabilir. En büyük ilaç olarak; İsnetus’un da ısrarla vurguladığı, toplum olarak, aile olarak, eğitim olarak bugüne kadar yüklendiğimiz gereksiz fazlalıkları atıp, ruhu hürriyetinden alıkoyan her türlü ideoloji, siyaset, felsefe, toplumsal güdü, imaj, ilüzyon, kalıp ağırlıklarını balon sepetinden kesmeliyiz ki havalanabilelim. Kolay mı? Tabii ki değil. Nasıl kolaylaşır? Kolaylaştırmasını Allah’tan isteyerek. Bütün her şeyle bağını gevşeterek. Nefesine odaklan.Tüm düşüncelerin durana kadar kımıltısız murakebeye otur. Niyetin kolaylaşmasını dilemek olsun. Bilmekliği, ispat etmeyi,başkasına imrenmeyi,ben kimliğini bir yana bırak. Bildiklerimiz sadece pıhtı.Kan ise yalnızca dolaşımda yaşar. Düşe kalka gideceğiz.Yenilip yenilip düşmana tekrar saldıracağız.Başka kurtuluşumuz yok.

        Liked by 1 kişi

  8. şir de hak’tan. yazamıyorsan uğraşma. öteki şiirlerdeki dizeleri çalıp şiir tasarlamak da nedir? ya ruhsuz şiir yazmak da nedir? vakit kaybı…

    Öyle şiirler vardır ki dinleyenin ne gözünü yaşartır, ne başını döndürür ve bir tadı da olmadığından ne de susuzları suya kandırır. Hâl ehline ancak hâl ehlinin şiiri zevk ve sâfa verdiği için onlar zâhir ehlinin sözlerini pek delil olarak almazlar. Başkalarını taklid edip duran şâirlerin sözleri bu âşıkları kendilerine nasıl hayran bıraksın ki? Zâhir ehlinin şiirlerinde ne aşk ne de cezbe bulunduğundan onların sözleri yârânı irşad da etmez, sevk de getirmez. Zira şâirlerin kalpleri Hakk’ın hazineleridir. Hak ancak hâl ehlinin kalbine ilham eder, şiir de böyle. Hâl ehlinin sözleri hep Hakk’tan dem vurduğu için haktırlar ve gafillere ikazlar içerir. Hiç şüphesiz pek çok fâsih, vezinli, bêlağatli ne incelikle kurgulanmış şiirler vardır ama okuyanlar da dinleyenler de maalesef bunlardan bir irfan kesb edemezler. Mesela iyi eğitim almış bazı kimseler şiirlerini bilgideki ve edebiyattaki güçleriyle söyleyebilirler ama o sözler âşıkların bağrını yakıp da kebaba çevirmez. Tekliften uzak söylenen sözler onlara bir çare olmaz. Hâl ehlinin şiiri kalplere ok gibi saplanırken zâhir ehlinin şiiri kalbe dostu çağırmaz. Gerçi birçok şiirin söyleyiş güzelliği bulunmaktadır ama bir iç lezzeti bulunmadığı için insanın aklını başından alıp kendisini perişan etmez. Hâsılı hâl ile söylenmeyen sözler Hakk’tan başka şeylerin sevgisiyle süslenmiş bu gönül kâşânelerimizi târumâr edecek güçte değildir. Ahmed Kuddûsî Hazretleri (1769-1849) Divanından)

    Beğen

  9. Hala pek cok eser internette mevcut degil, siz nereden buluyorsunuz koyduklarinizi. Mesela Ibn Arabi’nin “Allah’in isimlerinin sirlari ve Manalarinin kesfi” eseri var mi internette? Genel olarak Ibn Arabi eserlerinde eksiklik var. Sayin xxx, siz de cok referans veriyorsunuz, online nasil bulunabilir biliyor musunuz?

    Beğen

    • Bilemiyorum. İbn Arabî hakkında epey bir araştırma yapmıştım o kitaplara da öyle rastlamştım. Elimde birçok İbn Arabi’nin e kitap şeklinde kitapları birikti. (Risaleler, Tedbirat-ı İlahiyye, Yıldızların Mevki gibi) İbn Arabi e kitap diyor siteye bir giriyorsun link ölmüş.

      Fakat dediğinizi göremedim. Fütuhat’ın bir bölümünde bu bahse girilmiştir. Acaba o kitap değil de, Fütuhatın bölümü olabilir mi? Çünki Fütuhattan bir bölümü kırpıp da kitap yapıp satanı mevcut piyasada.

      Beğen

  10. Vahded-i vucud gibi sirlar/haller neye dayanir? Bu sirlarin silsile araciligi ile Hazreti Peygamber’e dayanma ihtimali var midir?

    Beğen

  11. A.S.
    Bu konuda net hüküm verebilecek kadar konunun hakikati bana açılmadı; ancak resim ve heykelin yasaklı olmasının ibadet ve tapınma durumları ile sınırlı olabileceğini tahmin ediyorum.

    Liked by 1 kişi

    • A.S.
      Evet çıkarımlarınız doğrudur. İlaveten, bu vesileyle bir uyarıda bulunayım: bâtın manasında yapılan çıkarımlar, asla zâhir manaları geçersiz kılmazlar. Bu türlü bir düşünce insanı saptırır.

      Resim ve heykel hakkında söylediklerim hüküm değil sadece bir tahmindir. Hüküm verebilmek için o meselenin hakikati olduğu gibi vicdanda açılmalıdır. Şu ana kadar o konuda böyle bir açılım yaşamadım maalesef. Belki bir gün Allah işin doğrusunu ilham eder.

      Liked by 1 kişi

  12. Yanlış hatırlamıyorsam Niyazi Mısri 40 senede, Aziz Mahmud Hüdayi 3 senede seyri süluğunu bitirmiş. Süredeki fark neyden kaynaklanıyor?

    Beğen

    • Tecellinin, istidatın, yaşanılan devrin farklılığından vs…Günümüz insanının seyr-i süluğa kabiliyeti neredeyse yok hükmündedir. Kalbini tasfiye etmeyi başarırsa kendini şanslı saymalıdır. Tasfiye dahi çok büyük bir nimet sayılır; çünkü günümüzde iman üzere ölenlerin sayısı çok çok azdır. Muhtemelen bu devirde kalp tasfiyesini başaranlar, Allah indinde eski devirlerin evliyasından bile üstün olabilirler.

      Liked by 1 kişi

      • sizce bu durum neyden kaynaklanıyor? bilinçsizlikten değil mi yaradana giden bir yol bilinmediği takdirde bir daha mı gelecez bu dünyaya bilinci oluşuyor ve işler nefsin istediği gibi gitmeye başlıyor. benim tasavvuftan haberim bile yoktu mesela kimse çıkıp öğretmedi çok onradan haberim oldu. öğrendikten sonra hemen de giremiyorsun. bir seneye yakın tasavvuf reddiye yazıları okudum ancak şimdi oldu artık ömür bitti yeni yeni bir şeyler yapıcaz.

        abdullah el tüsterî daha altı yaşındayken kalbinin secde ettiğini görüyor
        abdülkadir geylani henüz çok küçükken ilim tahsil etmeye gidiyor
        beyazıdı bestami daha anasının karnındayken alametlerini gösteriyor
        öyle olsaydı/ böyle olsaydı demek münafıklık alameti ama daha önceden başlasaydık nasıl olurdu diye insan bir düşünüyor.

        seyri süluğu günümüzde de bitiren var mustafa tatçı beyfendi. adam önce erenlerin elinden içiyor ondan sonra arayış faslına geçiyor. pasaport dahi çıkartıyor yurtdışına kadar giden bir arayış sözkonusu. işte süluk öyle böyle bitiyor. bu adam bu iş üç kuruşa beş köfte demek değil posamı çıkardılar diyor özetle. bu adam nasıl bitirdi?

        seyri süluğu yapan aslında bu devirde de yapar. tamam bu devirde abdülkadir geylani beklemiyoruz ama ibn arabi evet bu asrın da sıkıntıları var zorlukları var ama her bir asrın içersinde allah’ın aynı, gözü hala devam ettiğinden dolayı hayy isminden dolayı sen bu sıkıntının içersinden güzellikleri bulabilirsin demiş ne demekse bu artık.

        yorganın altında mesnevi okumak ile yollara düşüp kendini telef etmek arasında çok fark var. kalb tasfiyesini günümüzde yapanın eski evliyalardan üstün olabileceği bu yüzden düşünmüyorum

        Beğen

  13. Ağırlıkları yüklenip taşıyacak formüller geliştirildi ilham edildi. Fakat zamana, mekana, şartlara uyanı uyamayanı ile ruhu gerçek hürriyetinden geciktiriyoruz.
    İsnetus 2-3 ay önceydi sanırım bir entryde değinmişti namaz konusuna. Ama silik ve sönük kaldı sanırım.Buradaki notlara,yazılarada iliştirmedi(?)
    Seyri süluğa , tecellilere , kabiliyetlere v.s eğiliyoruzda hepsinin üstünde duran işleri kendiğilinden yoluna sokan , bize her türlü yardımın sunulacağı, üstümüzdeki pislikleri kazıyacak , nefsin belini bükecek , kalbin nurunu artıracak namazı sıradanlık imajından kurtaramıyoruz.
    -Çünki namazı çok kişi kılıyor ama onların durumu aşikar. Yatıp kalkıyoruz ,kalkıyorlar pek bir fayda yok.
    Güncel genellemede sadece Allah’a ödenen bir borç, kulluk vazifesi, bir tür ritüel…
    Oysa ki tüm diğerleri hakikat karşısında gölge iken hakiki salât sonsuz bir nurdur.
    Zamanı,aklı,tefekkürü buna harcamak elzemdir;
    Efendimizin gözümün nuru dediği, alemlerin tüm katlarını kapılarını aşıp, son sınırdan geriye ümmetini nura ulaştıracak bu müjdeyle döndüğü namazı; beni ve nefsimi dönüştürebilecek şekilde nasıl dosdoğru icra ederim?
    Hakikat ehlinin tüm marifetleri namaz sağlamlığının eserleridir kıldıklarının hediyesidir. Hudutların tek pasaportudur.Sizin bilinçli bir farkındalıkla beceremediğinizi o size hissettirmeden söker atar.

    Liked by 1 kişi

    • Namazı kılarken büyüklerin ruhaniyeti altına girmek faydalı olabilir. Namaza durunca tekbir almadan önce telebbüsi rabıta(giyim rabıtası) yapılabilir. Mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin ruhaniyetinin bizi sardığını, onda eridiğimizi ve artık namazı kılanın o olduğunu düşünebiliriz. Cübbesi, sarığı ve sakalıyla tamamen o olduktan sonra… Tüm namazı kılan o…bunu başaran kimse namazı müthiş bir huşu ile kılacaktır.

      Liked by 1 kişi

      • Merhaba,

        “Ey Âdem Oğulları! Her namazınızda süslü elbisenizi giyinin. Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”(araf 31)

        Süslü elbiselerden kasıt varlık elbisesini yerine ihlas,takva, iman elbisesini mi giyinmek oluyor?

        Beğen

      • Bir ayetin zâhir manasını es geçip doğrudan bâtın manasına atlamak uygun olmaz.

        Bu ayet ibadet esnasında düzgün ve temiz elbiseler giymenin münasip olacağını belirtmektedir. Zira o dönem Araplarının bu konuda tuhaf fikir ve uygulamaları mevcuttur. Ayet, o yanlışları düzeltmektedir.

        Zâhir mana yerli yerine oturduktan sonra icap ederse ayetin sair anlam tabakaları da çözümlenebilir elbette. Ancak hiçbir bâtın mana, ayetin zâhirini neshedemez.

        Liked by 1 kişi

  14. “namazı; beni ve nefsimi dönüştürebilecek şekilde nasıl dosdoğru icra ederim?” diye sormuşsunuz sayın nak.

    son paragrafta da

    “Sizin bilinçli bir farkındalıkla beceremediğinizi o size hissettirmeden söker atar.” diyerek bitirmişsiniz yazınızı.

    sadece namaza devam etmek, namazı dostoğru icra etmek için yeterli oluyor mu, yoksa namazı dostoğru kılmak için yapmamız gerekenler var mı?

    Beğen

    • Namaz için ruh ve bedenin balansıdır diyebiliriz.Efendimizin açıkladığı ölçüler çok çok dikkatli korunmalı , idrak edilmeli ve bizi kulluk miracımıza eriştirene dek süslemeliyiz. Asgari şartlarını (en alt sınır) kontrol altında tamamen disiplinize ettikten sonra önceleri kabuk olan taklit kozayı yırtabilmeli ve artık kendimizden artıracak hale gelebilmeliyiz. Hakikatte namazın dosdoğru olması bizim bütün yaşantımızında doğruluğu ile orantılıdır. Fakat eksikliklerimizin,kusurlarımızın,aczimizin namazdaki huzura çıkışlarda direk Hakka olan itiraflarımız bizi temizlemeye muktedirdir. Bütün maneviyatımızın tartısı rükularımız ve tüm benliğimizden kurtulduğumuz an secde anlarımız olmabilmeli.

      Namazdaki farkındalığı en makbul seviyeye eriştirecek şey ayetlerin,duaların,salavatların manaları anadilimizle ifade ediyormuşcasına özümsememizdir. Örneğin Euzü besmele çektiğiniz andan itibaren artık namazda bedeninizi çepeçevre kuşatmış bir koruma çemberi tasavvur edebilirsiniz.Bu daire içerisine hiç bir şeytanın size ilişemeyeceği en korunaklı bir ruh zırhına büründüğünüzü kabul etmelisiniz.İlk zamanlarda çok saldırı olacak bu daireyi vesvese, vehim, olmadık düşünce ve imajlarla delik deşik etsede zamanla bu savaşın tek galibi siz olacaksınız.Gayretleriniz daha sonra bütün bu şeytani düşünceleri yakabilecek cephaneleri size verecektir.En iyi pratikleri kendinizi çözerek uygulayabilirsiniz. Zayıf olan çatlakları, namazın adabını zedelemeyecek biçimde istediğiniz düşünce şartlanmaları ile sıvayabilirsiniz.(İsnetusun yukarıda açıkladığı formlar) Edindiğimiz her hakikat bilgisi namazda bize bir duruş,savunuş ve pozisyon kazandırmakta.Onun için bir işten boşta kaldığımız zamanlarda dimağımızı en güzel eserler ile doldurmalıyız.Efendimizin namaz hakkındaki açıklamalarını, tavsiyelerini, uygun gördüklerini iyi anlamalıyız.

      Her ne açıklama getirilmeye çalışılırsa çalışılsın aslında söylediklerimiz sadece bir kırıntı.Hakikatin kelimelerle ifadeye sığar yanı çok çok az hele kendi dilimizce. Farz namazlarınıza tehlikeye sokmamak için siz nafile namazların en sonunda kendi dilinizden dualarınızı ve Allah’a olan muhabbetinizi artırın.(Kuran’a hadise biçim ve mana olarak uygun düşen her türlü dua hatta bu mesneviden oluşturulmuş bir terkip bile olabilir ) Belli bir kıvam yakaladıktan sonra farzlarınızı da en güzel hale getirecek ilhamları rahatlıkla edineceksiniz hiç süpheniz olmasın. Şüphe namazdan perdelenmeye sebeptir.

      Son olarak, namazın dosdoğru olup olmadığını bilmemiz belki bu dünyada mümkün olmayabilir. Ama ahirette bizi saracak kuşatacak karanlığı aydınlatacak cehennem ateşini söndürecek yegane nur bu namazın nurudur. Israr ile ; üşenerek, belki içten gelmeyerek, tad almayarak da olsa namaza devam.Çünki o üşengeçlik, içten gelmezlik,tadın gizlenişi nefsin inatla sırtımızdan bizi ringten geri çekişidir. Ortalama 50×100 cm lik bir alanda yapılan bu mücadele, bir ses bir iz duymasanızda her iki yana selam verdikten sonra sizin zaferiniz ile sonuçlanmıştır. Mutmain olmamış nefs çığlıklar içerisinde şeytanların yüzleri mosmordur. Mutmain sınırından sonra zaten sizi meleklerin yoldaşlığı beklemektedir.Yakine erdikten sonra ise size artık namazın zorluğu,üşengeçliği haram olmuştur.Her tekbirden sonra ruhun şenliği başlar.

      Liked by 1 kişi

    • Mesnevi velayet yolunda yazılmış en büyük eserdir. Ayrıca vefatından sonra tasarrufu devam eden evliya azdır; hatta azdan da azdır. Yine de çoğu zaman arada bir katalizör gerekir. Tilkinin kılavuzluğu olmadan aslanların huzuruna çıkmak mümkün olmayabilir. Zira nefsin ve şeytanın vesvesesi bırakmaz. O vesveseleri aşmak için zahirden yardım almak gerekir ve bu yardım dinamik olmak zorundadır; yani zaman, zemin, devir ve kişiye göre değişken olmalıdır.

      Liked by 1 kişi

    • herkes kendine göre bir din anlayışının peşinde. ne olacaktı kuran yok, hadis yok tabii buralara gidecekler. şaşırılacak bir tarafımı var faizi mi de yerim, haccıma da giderim vb.

      Beğen

      • Kuran Okuyanlar

        «Nice okuyucular vardır ki, Kuran onlara lanet eder» buyurulmuştur.
        Burada okuyucular (tilâvet edenler) kelimesinice veya birçok manasına gelen Arapça rubbc ile birlikte söylenmiştir. Ama bu bütün okuyucular için değildir. Şu halde başka okuyanlar hafızlar da vardır ki bunlar Kuran okumanın uzmanıdırlar. Allahın has kulları ki Kuran’ın yedi türlü manasına aşinadırlar. Çünkü Kuran’ın yediye kadar sayılan zahiri bâtını hattâ batının batını manası vardır. Ama bu yedi mana lâzım
        değildir. Bunlardan her biri halkın âdet ve anlayışına göre değişir. Halk bunlardan başkasını ve daha ötesindeki manaları da bilir. Bu onun işidir. Kuran’ın yedi türlü manasını veya yüz bin türlü manasını bilmek başka bir hak vergisidir; bir lütuftur.

        Hakkı arayan onun has kulu olan kimseler, sevgiliye vaktinde nasıl nazlanır? Bu mertebenin üstünde öyle bir mertebe daha vardır ki en seçkin kulların mertebesidir. Kuran’da onların bahsi geçmez ama işaret vardır. O gibilerin sözü geçen Kuran okuyucuları ile bir ilgileri yoktur. Onlar ne o bölükten, ne de bu bölüktendir. Allahın özel ve seçkin kullarıdır onlar. Bundan önce de onlardan bahsetmiştim. «Sana göre de bu mana böyledir öyle değil mi?» dedim. «Sen zahmet etme, burada bir zorluk yoktur. Bana suya gitmek zor geliyor» dedi. Kırlar karlarla örtülü. Acaba su lâzım olur mu? Buyurdu ki: Her ne olursa olsun
        insan oğlu önceden yapacağı şeyi düşünmeli ve sonuna kadar bunu yapmaya karar vermelidir. O zaman zorluk kalmaz her şey kolaylaşır. Bu eski bir kanundur. Kış, evet bahar yerine kış gelseydi, «Eyvah, bu ne haldir?» derdin. Ben böyle düşünmemiştim. Bu kanun değildir. Babadan dededen kalma âdete göre yaz mevsiminden sonra güz gelir güzden sonra da kış.(Hz. Şems)

        Beğen

  15. Selamun aleyküm,
    Sufi kent meselesi için gerekli yerlere mesaj attım, en azından akılda olsun.
    Mahmut Erol Kılıç Bey, “İnşaallah belki bir gün?” diye mail attı. Allah ondan razı olsun.

    Beğen

  16. Her gün Mesnevi okuması
    +Şems Hz. okumaları eklemeli mi?

    İyi dikkat edin ki sual daima cevap cinsinden olur.
    Mevlânâ ona lâyıktır.
    Bana dost olan bir kul, onun bütün sıfatları ile vasıflanmış olur.
    (Hz. Şems – Makalat)

    Beğen

  17. Bu kadar insan birtakım tarikat ayinleri gibi davul zurna ile dirk side ustasının yaptığı hareketleri mi kutluyor?

    Beğen

  18. @gjvr

    Sizin Risale-i Nur’dan gitmeniz daha iyi olabilir.

    Bir suale cevap olarak yazdığım bir fıkrayı, size de faydası olur ihtimaliyle beyan ediyorum:
    Evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalaa eden bir kısım zatlar taraflarından soruldu: “Risaletü’n-Nur’un verdiği zevk ve şevk ve iman ve iz’ân onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?”
    Elcevap: Eski mübarek zatların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve marifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı iman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu has müminlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu defedemiyorlar.

    Risaletü’n-Nur ise, Kur’an’ın bir manevi mucizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcut imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlarla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilaç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.

    O divanlar derler ki: “Veli ol, gör; makamata çık, bak, nurları, feyizleri al.”

    (Bediüzzaman)

    Beğen

    • bilmiyorum mesnevi daha hoş geliyor. madem idrak etmek mümkün ve bu kadar insan aynı şeyleri söylüyor bu delil olarak yeter. ama kendin anlamadıktan sonra hepsi boş.

      Beğen

      • kime sormalıyız mesela. insan var mı ki, içine karışayım gibi olmuş sanki. o zaman hiç şansımız yok sayın isnetus, öyle mi? ağaç aşılama diye bir uygulama var. aşılama yapılabilir belki. iş size düşüyor o halde. size sormak gerekiyor.

        Beğen

    • Enerji, elektronik devre yollarına verildiğinde, kurgu şeması neyi oluşturuyorsa o sonucu açığa çıkarır. Kısa devreler, hatalı bağlantılar, uygun olmayan devre elemanlarının suçunu enerjiye yüklemek hatadır.

      Liked by 1 kişi

  19. Isimleri tekrara dayali zikri/virdi tavsiye etmiyorsunuz. Acaba hem husuyu artirmak hem anlayisi gelistirmek icin onerebileceginiz bir esma calismasi var mi?

    Beğen

      • Anladim, isimler ve anlamlari zaman zaman buyuk husuya sebep oluyor, o nedenle biraz daha iyi ogrenmek istiyorum, tecellilerini gormeye gayret ediyorum. Sanirim isimler hakkinda yogun tefekkur cok faydali olur, ama merak ettigim bu tur calisma belli bir sistematik icinde yapiliyor mu, usulu var mi? Mesela “Hu” ile ilgili paylastiginiz oykude “esma calismamiz nasil gidiyor?” sorusu geciyordu. Orada yazar sanirim hepsini yaziyordu. Eger bu konuda bir oneriniz yoksa rastgele tefekkur etmeye devam edebilirim, tekrardan ziyade yogunlugunu(titresim terimini kullanmistiniz bunun icin sanirim) artirarak, bir zarari olur mu?

        Beğen

  20. Orada anlatılan acz ve fakr şuurudur.Bu şuura erememiş kimsenin tasavvuftan nasibi olmaz; olsa da suret kabilindendir.

    Aczini ve fakrini anlamak çok yüksek bir marifettir. Acz ve fakr tamam olduğunda orada Allah tecelli eder; çünkü bir şeyin aynası onun zıttıdır. Karanlık olmasa aydınlık idrak edilemez. Bu sebeple ubudiyetin esası kusurunu ve eksikliğini bilmek oldu. O mektubu doğru anlamak lazım.

    Bu idrak yolun başındaki kimselerin harcı değildir. Başta olanların kendini günahkar bilmesi, kötü görmesi kibirdendir. Lisan-ı hal ile “bu adi ve pis işler benim gibi ulu bir kişiye nasıl yaraşır?” demektedir. Tevbesi de bir tür kendini kutsamak ve ululamaktır. Kendine yakıştırmadığı pisliği, kendinden uzaklaştırmaya çalışmaktır.

    Kişi ilim ve tefekkürde ilerledikçe, bu çelişik halleri aşmaya başlar. Umarım tüm bu izahlardan tasavvufun çocuk oyuncağı olmadığını anlamışsınızdır

    Liked by 1 kişi

  21. Ağzına yılan girmiş adamın yılanının çıkmasına vesile olan kişi isnetus. Kendisi de yılanı çıkarmaya uğraşan kadar karşı tepkilerden nasibini alır.

    Dervişe diğer insanların da nefs ve ruhsal boyutu idrak ettirilebilir. Sırt bölgesine kurulmuş kollarını da o kişinin kollarına gelecek vaziyette pozisyon almış bir kaplan gösterildi bana(kendisi uyuyordu onunla beraber/ içindeki kaplan da uyuyordu)

    Hz. Peygamber de, “Allah’a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler çok ağlardınız yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz yollara çöllere dökülür Allah’a yalvar yakar olurdunuz” buyurmuş.

    Said Nursi Hz. de içimizi görseydik Eyyub as. bedeninden daha ziyade hasta olduğumuzu görürdük demiş. Eyyub as vahy-i ilahiye mazhar olmuş ona matem tutacağına kendine tut.

    Beğen

  22. film önerinizi izlemek istiyorum ama kafama takılan bir soru var. film, müzik ya da görsel gibi telif hakkı bulunan içerikleri paylaşmak, kullanmak ya da faydalanmak kul hakkı olmuyor mu?

    Beğen

  23. Sac ile ilgili entrynizin kaynagi nedir? Bildigim kadariyla bazi uzakdogu dinlerinde kesisler komple tiras oluyor, sac sakal, budist rahibeler bile sifira vurduruyor. Brahminler de sanirim cucuk gibi bir parca birakiyor. Avrupa’li Hristiyan kesisler ortayi kazitiyor. Digerlerine camur attigimdan degil ama bizde yeri var mi bunun? Anlayis gelismeden kil yumagi olmak fayda etmez diyeceginizi tahmin ediyorum ama sunnette yeri olan boyle basit birsey zararli olabilir mi? Baglami nedir bununla ilgili hadislerin?(yuz sey sormusum gibi oldu, ama hepsi tek bir entry etrafinda, ozellikle sakal mevzusunda)

    Beğen

  24. Mü’minler yeter ki kalplerinden içine nefsin hissesi karışmamış, Hakk için olan bir şeyler istesin. İmanlı bir kalp böyle bir murada susamış olarak daraldığında onun susuzluğunu Cenab-ı Hakk’ın gidereceğini umarım.

    Beğen

Yorum bırakın